Pazartesi, Şubat 27, 2006

AB'YE GİRMEK İSTERKEN...

AB ye uyum kanunları çerçevesinde,T.C nüfus cüzdanlarında,bundan böyle"din"hanesine istediğimiz dini yazma veya isteğe bağlı boş bırakma hürriyeti getirilmiş."Ne var bunda,gayet güzel birşey "diyenler çıkabilir aramızda?Şahsen bende bu konuda,bir beis görmüyorum.Elbet her vatandaş kendi kimliğinde "din"hanesine,istediği dini yazdırabilir veya boş bırakabilir.
Ancak benim dikkatimi çeken iki husus oldu,bu meselede.Birincisi:Acaba AB bu isteği evrensel değerler adına,kişisel özgürlükler adına mı tüm bu kanunları koyuyor ve uyguluyor?Yoksa Leyla Şahin örneğinde olduğu gibi çifte standartların altına imza mı atıyor?Bunu çok iyi irdelemek gerek diye düşünüyorum.Çünkü maalesef AB'nin bu tür konularda verdiği görüntü fazla pozitif görünmüyor!
İkincisi:Ülkemizdeki bir takım medya ve gruplar,yine işin şekil yönüne takılıp kalmışlar maaalesef..Bu özgürlük onları fazlasıyla memnun etmiş gözüküyor..Ama onlarda,tıpkı AB gibi karneleri çifte standartlarla dolu..Bu özgürlükte; bir inanan bayan kardeşimizin sırf inancından dolayı başını kapatması kişisel özgürlük değil mi?Bunu şurada kapatabilirsin şurada kapatamazsın demek ne kadar hukukla bağdaşır?
Efendim;Bence şekillerde takılıp kalmamalıyız.Kimliklerin üzerinde islam yazmış veya yazmamış..Önemli olan islam dinine mensup olan müslümanlar için muhtevadır ve o dini hakkıyla yaşamaktır ..Yasakçı zihniyetle,özgürlüklerin önünü tıkayarak bir yere varamayız..

Pazar, Şubat 26, 2006

BUGÜN ALLAH İÇİN NE YAPTIN?


Zaman elimizdeki en büyük sermaye.Bizlerse ezelden gelip ebede giden yolcularız ..Ömrümüzü hayr yolunda mı yoksa şer yolunda mı harcıyoruz?Bu hayatda dün yoktur,geçen geçiyor..Hangi kuvvet dünü tekrar yaşatabilir?
"İnsanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım"buyuruyor Cenab-ı Hak..Biz kullar onun emirlerini yerine getirip,yasaklarından sakınarak mı yaşıyoruz?Yoksa vur patlasın çal oynasın felsefesiyle mi hayatımızı idame ettiriyoruz?
Rasulullah efendimiz(sav)bir hadislerinde "kim bir münker(allah'ın hoşnut olmadığı birşey) gördüğünde onu eliyle,gücü yetmiyorsa diliyle değiştirsin.Ona da gücü yetmiyorsa o münkere kalbiyle en azından buğzetsin.O da imanın en zayıfıdır"buyurmuşlardır..
Bir başka hadislerin de "Allah beni göz açıp kapayıncaya kadar dahi nefsimle başbaşa bırakmasın"buyurmuşlardır..
Acaba Allah'ın hoşnut olmadığı bir durumla karşılaştığımızda en azından bir birey olarak tepkimizi koyabiliyor muyuz?Yoksa nefsimizle başbaşa yaşamaya devam mı ediyoruz?
Her gece kafamızı yastığa koyduğumuzda en azından bir kez olsun kendi kendimize düşünelim ve kendimize soralım:"Bugün Allah için ne yaptın?"Selamlar...

Cumartesi, Şubat 25, 2006

ÖMER



Masum bakışlı sevimli bir çocuk.Henüz 5 yaşında..İki de ablası var..Biri evli ta uzaklarda..Bir diğeri hemen yanıbaşında..13 yaşında..
Babası ve annesi onun bu dünya ya gelmesini tam 18 yıl beklediler büyük bir özlemle..Sonun da salih insanlarında dualarıyla bir bahar günü geldi bu dünya ya..Çok mutluydu herkes onun doğumuyla..
Çok sürmedi bu mutluluk..2004 yılının ağustos ayının 5.gününü gösteriyordu takvimler..Yaş doluydu tüm gözler..Dağlanmıştı yürekler..Henüz 40'nı doldurmamış annesi Allah'a yürümüştü aniden!!Geride kalanlara kadere boyun eğmekti düşen..
Şimdi Karlı,dumanlı dağların eteğinde medfun annesi..Babası,ablasıyla ta uzaklarda yaşar ciğerparesi..

Cuma, Şubat 24, 2006

ÖZELEŞTİRİ

Blogla tanışmama henüz 1 ay oldu.İlk gördüğümde ilgimi çekmesine rağmen bu ilgim ne kadar devam eder açıkçası ben de pek kestiremiyorum.
Bu sıralar http://acemiblogcu.blogspot.com/ 'a giriyor bu alanda neler var,neler yok öğrenmeye çalışıyorum.Zaman buldukça da diğer bloglara göz atmaya çalışıyorum.Tüm bunların sonucunda kendi bloğumla ilgili eksikler neler,neler yapabilirim düşüncesi bende hasıl olmuyor desem yalan olur!Ama gördüğüm, eksiklerimin bir hayli fazla olduğu...
Bloglarda gezinirken kimine güldüm,kiminde düşündüm,bazı bloglardan bilgi aldım,bazılarından faydalandım.Ama inanın çoğunluğuna bakmadım bile!..
Zaman zaman "ben bu insanların arasında ne geziyorum?"diye de düşündüm..İçimi dinledim...Web günlüğü olan bloğa devam mı etmeliydim?Yoksa başlamadan bitirmeli miydim?Kararımı verdim..Bir müddet daha yazmalıydım!Ama nereye kadar ben de bilmiyorum?Karınca kaderince..Tabii sizlerin de katkılarıyla...

Perşembe, Şubat 23, 2006

KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ


34.
"Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar.12 Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı13 korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın..."Nisa suresi
Temelde bu ayet çevresinde bir çok yorumlar yapılmış, farklı görüşler ortaya çıkmıştır.Bir çok kez, bir çok platformda bu konu etrafında tartışmalar yapılmış,sempozyumlar düzenlenmiş,ama her zaman tartışmalara bir nokta konulamamıştır.Ancak bakın M.Fethullah hocaefendi bu konuda neler demiş:
"...eşit,hiçbir fark göstermeyen,tabiatı,niteliği,değeri ve boyutları bir olan demektir.Eşitlik ise hakları bakımından insanlar arasında hiçbir ayrım bulunmaması anlamınadır.Bu eşit ve eşitlik tarifleri çerçevesinde acaba kadının,erkek karşısında durumu nedir?
a)Fıtratda farklılık
Kainatta Allah(cc)her şeyi çift yaratmıştır.Bu çiftlerden her birinin diğerine,bütün yönleriyle eşit olduğunu söylemek mümkün değildir.
"Her şeyi çift(erkek ve dişi)yarattık ki düşünüp ibret alasanız"(Zariyat,51/49)
Zerrelerden bitkilere,ondan hayvanlar ve insanlar arasındaki erkeklik-dişiliğe kadar herşey çifttir ve birbirine muhtaçtır.Pozitif negatife,elektron protona,gece gündüze,yaz kışa,yeryüzü gökyüzüne,erkek kadına,kadın erkeğe muhtaçtır...
..İşte Allah(cc)kadını yaratırken,elektrona nisbeten protonu,pozitife nisbeten negatifi,erkek tohuma nisbeten dişi tohumu yarattığı gibi yaratmış ve bu çiftlerden bir vahdet meydana getirmiştir.Fakat elektron protona,pozitif negatife eşit olmadığı gibi kadın da erkeğe eşit olamaz.Bu fıtratın değişmeyen kanunlarındandır.Zira tek olan Allah'tan başka herşey eksik olduğu gibi,varlığını sürdürebilmek için de,hiçbir şey kendi kendine yeterli değildir.Bu itibarla,eksik olan erkek ve kadın bir araya gelerek birbilerini, tamamlayacakve bir vahdet teşkil edeceklerdir ki,bütünde asıl olan da budur.
Dolayısıyla kadın ve erkek birbirinin eşiti değil,aksine birbirinin tamamlayıcısıdır.Allah Rasulu bir hadislerinde bu gerçeği şöyle ifade ederler:"İnnema'n-nisa şekaikur'rical=Kadınlar erkeklerin yarısıdır."
Hadisde geçen "şakik"kelimesi,tam ortadan ikiye bölünen bir bütünün parçası manasınadır.Yani bir bütünü meydana getiren iki parçadan herbiri,diğerinin şakikidir.Buna göre,insan olma yönüyle kadın ve erkek eşit yarımlardır.Ama hiçbir zaman biri diğerinin aynı değildir.Yani bunların fıtratları ruhi ve psikolojik yapıları tamamen farklıdır.....
b)Vazifede faklılık
Yukarıdaki açıklamalarda görüldüğü gibi,fıtratta kadın erkeğe eşit olamayacağı gibi,vazifede de eşit olamaz.Erkeğe ait vazifeler kadından istendiği zaman ona zulmedilmiş olur.Zira kadının fizyolojik,biyolojik ve ruh yapısı itibariyle,erkekten çok farklı olduğu inkar edilemeyecek kadar açıktır.Böyle bir yaratılış farklılığından kaynaklanan bazı hak ve vazife farklılıkları da gayet tabiidir.....
..evet;kadının yaratılışına ve istidatlarına göre belli vazife ve hakları vardır ve kadın bu istikametde istihdam edildiğinde daha iyi neticeler elde edilebilir.
Nesiller kadınlar tarafından dünyaya getirilir ve onun tarafından terbiye edilir.Beşeriyete,iyi ferdler,onun feyizli ve bereketli eli ile kazandırılır.Hele neslin yetişmesi hususunda kadının şefkatle donatılması kadına ayrı bir lütuftur.Bu yönüyle kadın,bütün aile fertleri içinde ,saygı duyulacak bir ihtiram abidesidir....
Evet,Cenab-ı hak'ın,ona bahşettiği eltafı sübhaniyesinin yanında ,bazı insanların eşitlik adı altında ona vereceği herşey çok sönük kalır...
Allah(cc)hak sahibine hakkını vermiştir.Verirken de onu ne hoyrat hale getirmiş,ne de gülünç duruma düşürmüştür.Bundan öte ona verilecek her hak bir haksızlık ve zulümdür...."M.Fethullah Gülen/PRİZMA/1/176
Şahsi kanaatim bu konu etrafında en kapsamlı,en doyurucu,tatmin edici yorumu hocaefendi yapmış.Bilmiyorum sizler ne dersiniz?

Çarşamba, Şubat 22, 2006

İNTİHAR ETMEK


Her gün onlarca kişi,çeşitli sebeplerden dolayı,sıkıntılara girip çaresiz kaldığını düşünerek intihara teşebbüs edip kendi canına kıyabiliyor.Bu günler de yine kredi kartlarından dolayı, sıkıntıya girmiş olan iki insanımız maalesef canına kıydı.Bunun örneklerini çoğaltmak elbet mümkün..
Düşünüyorum da, insanlar neden intihar ederler?Sıkıntılar ne kadar büyük olursa olsun, insanın kendi canına kıyması dinen haram olduğu gibi, bence acziyetin işaretidir de!Cenab-ı Hak insanları yaratırken onlara akıl vermiş,doğruyu ve yanlışı göstermiş.Bunun için Kitaplar indirmiş, Peygamberler göndermiş.İnsanoğluna da kullanması için cüz-i iradeyi vermiş.Nasıl olur da tüm bunlara rağmen insanoğlu ki "yeryüzüne halife olarak gönderilmiş"böyle bir acziyetin,yanlışın içerisine düşüp bu fani dünyasını kararttığı gibi, asıl önemli olan ebedi hayatını kendi elleriyle ateşe atar?Bu dünya da geride kalan eşine ,yetimlerine,dost ve ahbaplarına yazık değil mi?Bu bir insanlık ayıbı hatta suçudur!
İntihar sonucunda gündeme gelen konu ise, genellikle sosyal muhtevalı oluyor.Olması da gayet doğal..Elbet yetkililer,sosyologlar,medya bunun nedenlerini araştırmalı, sorunun ta köküne inilmeli ve çözüm için öneriler getirilmeli.Yetkililerde bunu acil bir şekilde hayata geçirmelidir.
Ancak görebildiğim kadarıyla bu hususta meselenin temel noktası olan dini boyutu unutulmakta, dile bile getirilmemektedir.Oysa bir meseleye her zaviyeden bakılmadıkça, getirilen öneriler,çözümlerde konuyu halletmez ve uygulamada da yetersiz kalınır.Dolayısıyla sorun da ortada kalmış olur.
Bakalım Yüce Rabbimiz biz kullarına bu konuyla alakalı ne emrediyor:
Nisâ(*) Sûresinin 29 . Ayetinde
"Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Nefislerinizi de öldürmeyin.Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir."
Hz.Peygamber efendimiz de:"Kim İslam dan başka bir din üzere olayım,diye yemin ederse söylediği gibi olur.Ademoğlu,elinde bulunmayan bir şeyi adakta bulunamaz.Kim dünya da bir şey ile canına kıyarsa kıyamet günü onunla azap olunurKim bir mü'mine lanet ederse onu öldürmüş gibidir.Kim bir mü'mine kafir ithamında bulunursa onu öldürmüş gibidir."buyurmuştur.SAHİH-İ BUHARİ-2028 MUHTASARI TECRİDİ SARİH
Allah hepimize Hakkı hak olarak görmeyi Batılı batıl olarak görüp ondan sakınmayı nasip etsin.

Salı, Şubat 21, 2006

SADAKATİN ALAMETLERİ


-Sözü ile kalbinden geçenlerin aynı olması
-Söz verdiği gibi hareket etmesi
-Her işini Rabbinin rızası için yapmak
-Dünya ya düşkün olmayıp,makam ve mevki peşinde koşmamak
-Nefsin arzularını yerine getirmemek
-Mühim olan işlerihemen yapıp,mühim olmayanları sonraya bırakmak.Ahireti dünyaya tercih etmek
YUSUF BİN ESBAT

Pazartesi, Şubat 20, 2006

MEDİNE'DE BİR GÜNEŞ'İM, BİR BABAM VE BİR DE TERLİKLERİM KALDI


Medine de bir şirkette elektrik teknisyeni olarak çalışan Allah dostu ve peygamber asığı bir kardeşimiz isin son günü sabah mesaisinde kendisine verilen teknik görevi tamamlayıp ayrılmak üzere iken Resulullahin Ravzasinda elektrik çarpması sonucu vefat etti ve Cennetul Bakiye defnedildi. Tabii ailesi mecburi istikamet Turkiyeye dondu. O zaman 7 yaşında olan oğlu bugün ortaokul öğrencisi. Kompozisyon dersi ödevi olarak bir makale yazmış ve birincilik almış. İşte o peygamber aşkını en derinden yaşayan bir yüreğin yansımaları.. Biliriz ki dil kalpten geçen her şeyi ifade edemez. Allah bize de bu kardeşimiz gibi Resulullah sevgisi nasip etsin. Amin.


MEDİNE'DE BİR GÜNEŞ'İM, BİR BABAM VE BİR DE TERLİKLERİM KALDI

"Bir seni güneşim, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım geldiğim yerde Bir ilkbahar gününde güller gibi kokan Medine'de dünyaya gözlerimi açmıştım. Doğduğum hastane senin Ravzanın hemen yanı başında olduğu için, duyduğum ilk koku senin bahçenin gül kokuları olmuş. Babam gelipte daha kulağıma ezan okumadan, kulaklarım senin mescidinin ezan sesleriyle şereflenmiş. 40 günlük olduğumda ilk ziyaretimde senin Hane-i Saadetine yapmışım.Ilk adımlarımı senin Ravzandaki mermerlerinde atmış, ve Rabbimle ilk buluşmamı, ilk secdemi senin mescidinde yapmışım. Hemen hemen yaptığım her ilkte sen varsın. Daha konuşmasını öğrenmeden seni sevmeyi öğrendim ben. Belki seni çok tanımazdım ama sanki bana çok çok yakınmışsın gibi severdim seni. Senin evini her ziyarete gelişimizde seni görmesek bile senin varlığını hisseder, evinden her ayrılışımızda hüzünlenirdik. Çocuklar evde sıkılınca babaları parka, eğlence yerlerine götürsün isterler. Biz Medine'de yaşadığımız sürece hiç babamızdan parka götürmesini istemedik. Bizim canımız sıkılmaz mıydı acaba hiç? Sanırım Medine'deki hiçbir çocuğun canı sıkılmazdı. Çünkü orada hiçbir yerde olmayan gül bahçesi ve bahçenin biricik efendisi vardı. Bizim vaktimizin çoğu o bahçede geçerdi. Senin bahçenin mermerlerine ayakkabı ile basamazdık. Yalınayak dolaşırdık mermerlerin üstünde. Kim bilir, korkardık belki de bahçenin güllerine basıvermekten. Yazın mermerler ayaklarımı yakardı. Olsun bu da bizim hoşumuza giderdi. Babama sormuştum bir seferinde - Babacığım neden Medine bu kadar sıcak diye. Babam da - Evladım Medine'de iki tane güneş varda ondan, derdi. - Nasıl olur babacığım, güneş bir tane değil mi? derdim. Babam gülerek - Bak yavrum doğru, bütün dünyayı ısıtan bir güneş var ama bir de alemleri ısıtan ve aydınlatan güneş var. O güneş de Medine'de olunca sıcaklık iki kat oluyor. Babamın bu cevabı hoşuma giderdi ve ısınırdım. Gerçektende ayaklarımızı mermerler ısıtıyordu ama senin güneşinde, sıcaklığında içimizi ısıtıyordu.


Medine'den ayrıldığımızdan beri belki ayaklarımız ısınıyor ama içimiz bir türlü ısınamıyor. Çünkü güneşimizin en büyüğünü orada bırakmıştık. Ben güneşimi kaybetmiştim. Onun evine, bahçesine gidemiyordum artık. Gerçi ışığı ta buralarda bizi aydınlatıyordu ama içimi ısıtması için onun Ravzasında yalınayak koşmam lazımdı. Evet, bahçende yürürken ezanlar okunurdu. Öyle güzel okur ki Medine müezzini ezanı, sanki Bilali Habeşi okuyor sanırsınız. Namaz kılmak için Mescide koştururduk, bilir bilmez. Babamın yanında namaz kılardık. Büyük sütunların altından gelen soğuk havadan saçlarımızı savurturduk. Zemzem bardaklarından güller yapardık. Namaz kılarken yanımıza usulca bir kedi sokulurdu. Babam 'incitmeyin sakın, onlar Ebu Hüreyrenin kedileri' derdi, biz de inanırdık. Senin Mescidine kediler de girebilirdi. Sen çok iyi bir ev sahibiydin çünkü. Çarşamba günleri hep Uhud'a giderdik. Senin çok sevdiğin amcanı ziyaret etmeye, o bizim de amcamızdı. Kardeşlerimle Ayneyn tepesine çıkar oradan Uhundda yatan 70 şehide selam verirdik. Uhud dağına her baktığımızda sanki orada seni görür gibi olurduk.Uhudda senin Ravzanın kokusu gibi gül kokardı. Orası da ayrı bir gül bahçesi idi sanki. İşte benim yedi senem ki en değerli en güzel yıllarım senin köyünde, senin gül bahçende, senin savaştığın yerlerde sanki yanımda sen varmışsın gibi seninle dopdolu geçti. Seni görmesem de seninle yaşamaya o kadar alışmıştım ki senin yanından ayrılırken sanki bir yanım, bir canım,bir parçam orada kalmıştı. Buraları bana gurbet oluverdi. Elimde olsa hemen yanına koşar gelirim ama hep büyüyünce gidersin diyorlar. Ben sırf senin yanına gelebilmek için büyümek istiyorum. Senin yanına geldiğim zaman büyümüş bile olsam bahçendeki mermerlerde yalınayak dolaşacağım. Ta ki güneşin içimi ısıtana kadar. Senin hasretinden içim üşüyor. Belki hasretin herkesi yakar, beni de üşütüyor işte. Çünkü benim ruhum doğduğumdan beri senin sevginle ısınmaya alışkın. Senin sıcaklığına o kadar muhtacım ki. Ne olur ben sana gelemesem bile sen beni hiç bırakma. Işığınla gecelerimize nur ol. Sıcaklığınla bütün zerrelerimizi ısıtıver. Hani sana Medineyken komşuyduk ya, evlerimiz birbirine çok yakındı. Senin varlığın bize güven verirdi hep. Yine öyle ol, ara sıra da olsa evimizi şereflendiriver. Hem benim adım Nebi, aynen seninki gibi. Bu ismi bana seni çok seven bir dostun koymuş. Diğer adım da Muhammed, yine senin gibi. Bu ismi de canım babacığım koymuş. Buraya gelirken senin köyünde bıraktığımız babacığım. Sana benzeyen bir yanım daha var. Ben de senin gibi babasız büyüyorum. Ben çok şanslıyım, sen bize asla yetimliğimizi hissettirmedin. Medine'den ayrıldığımızdan beri sanki sen hep yanı başımızdaymışsın gibi hissediyorum. Geceleri korkmadan güvenle uyuyorum hep. Seni tanıdığım ve seni sevdiğim için Rabbime binlerce kez teşekkür ederim. Babam senin köyünde kalmıştı. Biz babamın cenazesini gömerken ağabeyimin terlikleri babamın kabrine düştü ve orada kaldı. Ben o terlikleri çok kıskandım. Çünkü ağabeyimin terlikleri hep babamla kalacaktı. Babamı son ziyaret edişimizde bende kimse görmeden terliğimi babamın kabri üstüne gömüverdim. İşte şimdi benim terliğim de hep babamla kalacaktı. Evet demiştim ya bir güneşimi, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım geride. Babam ve terliklerim hep oradaydı, gelemezlerdi. Ama güneşim hep yanımızdaydı. Yetimlerin efendisi, yetimlerini hiç ışıksız bırakır mı? Dünyanın bir ucuna gitmiş olsaydık bizi bırakmayacağını biliyordum. Gözümüz gönlümüz seninle aydınlanır efendim. Ruhumuz, içimiz sıcaklığınla ısınır. Bir gün sana gelişim geç bile olsa bana, Gül bahçesinin mermerlerinde yalın ayak koşmak nasip et. Ta ki aşkınla, sevginle bütün bedenim yanıp kavrulsun. Terliklerimi bıraktığım o güzel mabed son durağım olsun."

Pazar, Şubat 19, 2006

Medine'nin Gülü

http://www.tr.fgulen.com/a.page/multimedya/siirler/a12743.html muhterem hocamın sesinden dinlediğim bu şiir beni derinden etkiledi.Maziye götürdü..Sadece sizlerle paylaşmak istedim..

DUA


Ey çaresizler çaresi! Sebeplerin sukut ettiği, içtimaî ahvalin boz-bulanık bir hâl aldığı, her yanda zalimlerin "hay-huy"unun duyulduğu, yığınların çaresizlikle kâh sağa, kâh sola toslayıp durduğu şu karanlık günlerde, zulmet zulmet içinde kıvrananlara nezdinden bir ışık gönder.. sonsuz kudretinle bütün zulüm ve haksızlık ateşlerine bir su serp.. şeytanın ocaklarını söndür ve iblislerin boyunlarına çözemeyecekleri tasmalar geçir. Ufuklarımızdaki ilham esintileri bir yere takıldı, gönüllerimizde heyecanlar söndü, dillerimizde bir kekemelik var; rahmet ilinden bize dirilten bir meltem gönder.. hakkındaki recâ ve hüsnü zannımızı rahmetinin serhaddine ulaştır ve bizi o ufkun ümitli dilencileri kabul ederek gönüllerimizi imanî heyecanla şahlandır ve dillerimizdeki bağları çöz; çöz ki hâlimizi arz ederken yeni bir günah işlemeyelim.http://altan.info/Ana/ana.htm den alıntıdır..

PEYGAMBER EFENDİMİZİN ALLAH'A TAZİMİ


Rasulullah(ASM)ı anlamak,onu yaşamak,sevgisini yüreğinde hissetmek için mutlaka onu okumak,tanımak ve hayatında örnek almak gerek diye düşünüyorum.
Bir önce ki yazımda belirttiğim hususları burada tüm detaylarıyla anlatmam takdir edersiniz ki geniş bir zaman ister.Ayrıca tabii ki o misyonu üstlenmek geniş bir vizyon ve sorumlulukta ister.Acizane benim öyle bir iddiam yoktur zaten.Amacım;bu mütevazi bloğumda "öncelikle kendi nefsime olmak üzere siz değerli okuyanlara faydalı olabilir miyim,birşeyler paylaşabilir miyim?"düşüncesidir.Tevfik Allahdandır..
Bu çerçevede konumuz olan Peygamber Efendimizin bizler için örnek teşkil edecek hal ve hareketlerini birer örnekle hatırlatmaya çalışacağım.Tabii ki Peygamberimizin tüm hayatı bizim için en güzel örnektir.Ama az önce yazdığım gibi buraya onun(s.a.v)hayatını sığdırmamız elbet mümkün değil..Bu vesileyle size bir örnekle Peygamberimiz(s.a.v)in Allah Teala'ya tazimini aktarmak istiyorum.Buna en çarpıcı örnekte sanırım Efendimizin pek şiddetli ve meşakkatli olan Taif yolculuğundan,elleri ve ayakları kanlar içinde dönerken yaptığı şu niyaz ve yakarıştır:
"...İlahi!Eğer bana karşı gazaplı değilsen,çektiğim mihnetlere,belalara hiç aldırmam.Fakat sen'in lütuf ve ihsanın,benim için daha geniştir.İlahi!Gazabına uğramaktan,rızasızlığına duçar olmaktan sen'in Nur-i Vechine sığınırım...İlahi!Sen razı olasıya kadar affını diliyorum.Bütün kuvvet,her kudret ancak sen'dendir,ya Rabbi!"(ibn-i Hişam,2,30)
Allah bizlere de Efendimizi anlamayı ve onu hayatımızda örnek almayı nasip etsin ve sevgisine mazhar kılsın.Önümüzdeki zaman dilimi içerisinde inşallah yine sizlerle bu ve diğer konuları fırsat buldukça paylaşacağım.Selametle..

Perşembe, Şubat 16, 2006

ÜSVE-İ HASENE


لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً
21.
"Andolsun, Allah’ın Resülünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır."Ahzab suresi/21
Allah (c.c)böyle buyurmuş ayet-i kerimesin de..Acaba hangimiz Peygamber efendimizi(s.a.v) kendimize örnek alıyor,onun nasıl yaşadığını araştırıyor ve hayatımızda uyguluyoruz?
Hz.Peygamber(a.s)tebliğ ve davetde nasıl bir metod uyguluyordu?Talim ve terbiyede nasıl bir yol izliyordu?İnsanlara muamelesi,aile içinde ki tavırları nasıldı?Allah'a kullukta,güzel ahlakta,adab-ı muaşarette nasıl davranırdı fahr-i kainat efendimiz(s.a.v)?Gelin hep beraber alemlere rahmet olarak gönderilen efendimizi,en güzel insanı,sevgililer sevgilisini,"sen olmasaydın bu cihanı yaratmazdım" denilen fahr-i kainat efendimizi anlamaya çalışalım.Onu(s.a.v) kendimize örnek alalım.
Bu temelden yola çıkarak inşallah bir sonra ki yazımda Hz.Peygamber(s.a.v)efendimizin hayatından kesitler sunmaya çalışacağım.Allah bizleri ona layık bir ümmet yapsın ve şefaatinden mahrum bırakmasın!

Pazartesi, Şubat 13, 2006

BAZI GÜNLER VAR'Kİ...


Efendim yarın sevgililer günüymüş!Ee..Ne yapmalıymış?Sevgilimize türlü türlü hediyeler almalıymışız.Nasıl yani?Aman olur mu efendim? Bilmem hangi kredi kartına, bilmem kaç taksit varmış? Vitrinler süslenmiş, bütçeyi etkilemezmiş..Bak seen..Demek öyle !Almasak ne olur peki?Dünyanın sonu mu gelir yoksa?Benim sevgilime"eşime" sevgimi izhar etmem için, yıl boyu bekleyip sizin kampanyalara iştirak etmemi, reklamlarınıza alet olmamı mı bekliyosunuz yoksa?Eğer öyleyse daha çok beklersiniz!
Bıktım ya hergün cep telefonuma gelen bu tür mesajlardan, mailime türlü yerlerden gelen alış-veriş yapmam için yapılan baskılardan,bırakın artık peşimi!
Sadece sevgililer günümü ki?Keşke bununla sınırlı kalınsa..Heyhat..Anneler günü,Babalar günü vs.vs..Gün mü tükenir?Oysa "annenize öf bile demeyin"diyen bir dine ve geleneğe mensup bir millet olarak annemize olan sevgimizi bir güne mi sığdırmalıyız peki?Babalarımıza alacağımız ufak bir hediyeyle mi büyüklere göstermemiz gereken saygıyı göstereceğiz?Bu yozlaşma,kimliğimizden uzaklaşma,dışa bağımlı yaşama daha nereye kadar devam edecek?
Efendim, bu tip kampanyaların amacı kanaatimce, dinimizde,örf ve adetlerimizde yerleşik olan sevgi ve saygıyı göstermekten ziyade,milleti tüketime yöneltmektir.Kısacası bunların derdi üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir.Lütfen uyanık olalım..

İMAN VE İSLAM'IN TARİFİ


Ebu Hureyre(r.a):"Bir gün Hz.Peygember(s.a.v)halkın arasında iken,kendisine Cebrail geldi ve:"İman nedir?"dedi:
"İman:Allah'a,Meleklerine,Onunla karşılaşacağına,Elçilerine inanmandır,öldükten sonra dirilmeye de inanmandır."buyurdu:
"İslam nedir?"dedi:
"İslam:Kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayarak Allah'a kulluk etmen,namaz kılman,farz olan zekatı vermen,ramazan orucunu tutmandır."buyurdu:
"İhsan nedir?"dedi:
Kendisini görüyormuşsun gibi Allah'a kulluk etmendir.Her ne kadar sen onu görmesen de O seni görmektedir." buyurdu:
"Kıyamet ne zaman kopacak?"dedi:
"Bu konuda soru sorulan,sorandan daha fazla bilgili değildir,ama ben sana şartlarını bildireceğim:Köle kadının efendisini doğurduğunda,ne idüğü belirsiz deve çobanlarının bina yapma konusunda yarıştıklarında(kıyameti bekle,Kıyametin ne zaman kopacağının vakti,)sadece Allah'ın bildiği beş bilinmeyenler içerisindedir."buyurdu:"Kıyametin bilgisi Allah'ın yanındadır..."(Lokman:34)ayetini okudu arkasından gelen adam dönüp gitti.Rasulullah(s.a.v)"Onu bana geri çağırın"dedi,ama ondan hiçbir şey göremediler bunun üzerine Rasulullah(s.a.v)"BuCebrail idi,insanlara dinini öğretmek için gelmiştir."buyurdu."demiştir.Kitab-ul İman/Buhari ve Müslim rivayetiyle Muttefekun Aleyh

Cumartesi, Şubat 11, 2006

GÜZEL AHLAK


İbn-i Ata hazretleri birgün dostlarına;
"Maneviyat yolunda yükselenler,ne sebeple yükseldiler?"diye sordu.Orada bulunanlardan bir kısmı:"Çok oruç tutmakla"dediler.Bir kısmı ise:"Nefis muhasebesini ve mücadelesini çok yapmakla"dediler.Bazılarıda:"Nefsi hesaba çekip doğruya yöneltmekle"karşılığını verdiler.Kimisi de:"Cömertlikle"dediler.Bütün bu cevapları dinleyen İbn-i Ata,şöyle buyurdu:
"Yüksek derecelere ve üstünlüklere kavuşanlar,ancak güzel ahlak ile kavuştular."

Perşembe, Şubat 09, 2006

CUMA NAMAZI


Cuma namazı,malum olduğu üzere cuma günü öğle vaktinde ve öğle namazına bedel kılınan iki rekattan ibaret olan namazdır.Cemaatle kılınır ve cehren okunur.Namazdan önce hutbe irad edilir.Hem de bu hutbe farzdır.Cumanın dört rekat ilk ve dört rekat da son sünneti vardır ki,bunlar müekked sünnettir.
Cuma namazı şartları kendinde toplanmış olan her kişiye farz-ı ayndır.Farziyeti kitap,sünnet ve icma-ı ümmet ile sabittir.
Kur an-ı kerim de mealen Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Cuma günü namaz için ezan okunduğunda Allah'ı zikre (cuma namazına)koşunuz.Alış-verişinizi de olduğu gibi bırakınız."Cuma suresi,ayet:9
Hadis-i şerif'te:
"Bilmiş olun ki,Allah Teala size Cuma namazını şu günümde,şu yerimde,şu ayımda kıyamete kadar devam etmek üzere farz kılmıştır..."
Müslümanlar da,Peygamberimiz (SAV)zamanından bugüne kadar Cumanın farziyeti üzerine,kimsenin inkarı olmayarak icma etmişlerdir.
Vücub şartları:
1-Erkek olmak
2-Hür olmak
3-Yolcu olmamak mukim olmak
4-Sıhhatli olmak
5-Gözleri görür olmak
6-Ayakları topal olmamak
Sıhhatinin şartları ise:
1-Cuma kılınan yer Şehir veya şehir yöresi olmalıdır
2-Cuma kıldırmak için vazifeli kimsenin olması,
3-Öğle namazı vakti olması
4-Namazdan önce hutbe okumak
5-Kılınan yer herkese açık olmalıdır
6-Cemaat olmaktır

Cuma namazının genel hatlarıyla hükümleri böyledir.Tabii bunun detayları vardır . Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, kimsenin böylesine ciddi meseleleri bulandırmaya da hakkı yoktur.Burada da gördüğümüz gibi Cuma namazı sadece erkeklere farzdır kadınlara değil.Ancak bu demek değildir ki, kadınlar camiilere gidemez orada namaz kılamazlar.Hayır! Aksine onlarda camilere vakurlu,Allahın belirttiği kurallar çerçevesinde ve islam dininin özüne yakışır bir şekilde gidip ibadetlerini yapabilirler.Ancak böylesine ulvi bir ibadetide suistimal edip müslümanları rencide etmek kimsenin hakkı değildir.Bir kısım medya din üzerin de bu kadar duyarlılarsa eğer ben kendilerine buradan dinin bir başka emri olan ve yine kadınlarla alakalı olan başörtüsü konusunu ciddi ve tarafsız,objektif,insan hakları çerçevesinde,din ve vicdan hürriyeti bazında değerlendirsinler tartışsınlar da, belki milyonlarca madurun dualarını alırlar!

Çarşamba, Şubat 08, 2006

DİN ÜZERİNDE YAPILAN TARTIŞMALAR


Ülkemizde zaman zaman dini konular etrafında bir takım sorular ve sorunlar oluşturulmak isteniyor.Bunu da genellikle malum çevreler gündeme oturtup hatta bunun üzerine sanal gündemler oluşturup maalesef dini magazinleştirme,ılımlı islam oluşturma ve hatta protestanlaşma yolunda adımlar atılmak isteniyor.Oysa din ,öyle hafife alınacak, magazin haberlerine indirgenecek bir konu değildir.Eğer böyle bir sorun veya kafalarda sorular oluşuyorsa, bunun mecrası magazin proğramları değil çok daha ciddi ve ehil kişilerle yapılacak platformlar ve proğramlar olmalıdır.Tuhafıma giden bir başka unsur ise bu tip konularda hemen hemen aynı kişilere müracaat edilmesi. Sürekli bu tip proğramlara Zekeriya Beyaz beyin çağrılması gibi..Bilemiyorum Yetmiş milyonluk ülkemizde başka kapısını çalacağımız fikirlerinden müstefid olabileceğimiz başka din adamlarımız hiç mi yok?Varsa diğer din alimleri neden bu tür platformlara çağrılmıyor?Ayrıca şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; bu tür konularda kendilerini muhafazakar olarak tanıtan veya en azından öyle bilinen bazı televizyon kanallarının neden ciddi proğlamlar yaparak ve ehil kişileri çağırarak milleti bu yönde aydınlatmıyorlar? Doğrusunu söylemek gerekirse anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum!Hulasa,bu konuda bir duyarsızlığın ve ihmalin olduğu aşikar. Diyanet işleri başkanlığınında ve bünyesinde bulunan din işleri yüksek kurulu ve fetva kurumlarınında seslerinin bu konuda cılız çıktığını söylemekte yarar var.
Bundan böyle bazı dini konularda öğrendiklerimi dilimin döndüğünce,karınca kaderince acizane sizlerle paylaşmak istiyorum.Bu çerçevede sizlerle paylaşacağım ilk konu, güncelliğini hala koruyan (Cuma Namazı ve Kadınların Camilere gidip namaz kılıp kılamayacaklarıyla) ilgili olacaktır.Çalışma bizden takdir Allahtandır!

Salı, Şubat 07, 2006

YA RASULELLAH


Bugün sana layıkıyla ümmet olamadık,sana uzanan ellere gerektiği şekilde cevap veremedik,çaresizlik içinde kıvrandık alemlere rahmet olarak gönderilen fahr-i kainat efendimiz(sav)in yüzakı olamadık!
İslam alemi başsız müslümanlar senden uzak ya Rasulellah!Heryerde keşmekeş,kaos ve başıboşluk..
Oysa yüzyıllar boyunca senin dininin bayraktarlığını yapmıştı bu ecdad,islamın bayrağını her kıtada dalgalandırmıştı şanla, şerefle. Bugün bu medeniyet çatışmasını körükleyenleri en büyük hoşgörüyle asırlar boyu yönetmişti ecdad-ı hanedan!
Ya resulallah:Ümmetini helak etmek istiyorlar, tuzaklar üstüne tuzaklar kuruyorlar, senden uzaklaştırmak için her türlü yolu deniyorlar, her türlü vesilelerle sana senin dinine ve ümmetine saldırıyorlar.Ama mümin senin buyurduğun gibi(Mü!min iki defa aynı yanılgıya düşmez)düşmemeli de!

Pazartesi, Şubat 06, 2006

KENDİMİ İÇİME HAPSETTİM!


Yalnızım,kendimle başbaşayım
Ruhumu dışarıya ben de kapattım
İçimde dinmeyen dev dalgalar
Bilmiyorum beni hangi limana atar?

Allahtan elbet ümit kesilmez
Boş oturanı Allah da sevmez
İnşallah bir gün gelecek
Ruhumdaki prangalar çözülecek!

Cuma, Şubat 03, 2006

KALBİ BEŞ ŞEY TEDAVİ EDER


1-Devamlı Kur'an-ı Kerim okumak
2-Az yemek
3-Geceleri kalkıp namaz kılmak
4-İyi ve salih insanlarla beraber olmak
5-Sabahları dua ve niyazda bulunmak

MANEVİ RÜTBE


Tipili bir günde yoldan geçen bir fakiri gören Bişr_i Hafi hazretleri derhal cübbesini çıkardı ve fakire giydirdi.Bu seferde kendisi soğuktan titremeye başladı.Ona sordular:
Ey Hakkın has kulu!Bu rütbeyi nasıl elde ettin?şöyle buyurdu:
"Ömrümce Yüce Allah'dan başkasına halimi söylemedim,ve kimseden birşey istemedim."