Cuma, Mart 31, 2006

İSLAM'IN TEMELLERİ


İbni Ömer (r.a),Rasulullah(s.a.v):"İslam beş temel üzerine kurulmuştur:Allah'tan başka ilah olmadığına Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet etmek,namaz kılmak,zekatı,haccı ve ramazan orucunu yerine getirmektir"buyurdu"demiştir. Müttefekun Aleyh Hadisler/9/İman bölümü

İslam dini beş temel esas üzerine kurulmuştur.Bu saydığımız esaslar olmadan din ayakta duramaz.Bu esaslardan biri eksik olursa İslam binasının temelleri eksik olur.Bu esaslar dinin tamamı değil,temelleridir.

Çarşamba, Mart 29, 2006

GÜNEŞ TUTULMASI

El-Muğira b.şu'be(r.a)anlatır:"Rasulullah(s.a.v)döneminde oğlu İbrahim'in vefat ettiği gün Güneş tutuldu.Bunun üzerine halk: Güneş İbrahim'in vefatı nedeniyle tutuldu"dedi.Rasulullah(s.a.v):"Şüphesiz Güneş ve Ay bir kimsenin ne ölümü ne de hayata gelmesi nedeniyle tutulur.Eğer bunu görürseniz namaz kılıp Allah'a dua ediniz."buyurdu. MÜTTEFEKUN ALEYH HADİSLER-554

Abdullah b.Ömer(r.a):Rasulullah(s.a.v)döneminde Güneş tutulduğunda:"İnne'ssalate Camiatun(Şüphesiz namaz toplayıcıdır)"diye seslenildi"demiştir.MÜTTFEKUN ALEYH HADİSLER-550

Salı, Mart 28, 2006

HAŞEMA

Bir kaç gündür televizyonlarda çıkan haşema haberleri dikkatimi çekiyor.Hani bahar gelip,yaz mevsimine doğru yaklaşıyoruz ya?Şimdiden vitrinler süslenmeye başlandı bile!!

Benim anlayamadığım ise,haşema haberlerinin laiklikle,dinle nasıl irtibat kurulmak istenmesi?Geçen yıla göre bu sezon haşemalar biraz daha açılmış ve yarı laik hale gelmiş(!)Bunu haberi sunan spiker diyor..Peki bu spiker arkadaşa göre,bikinililer ne o zaman?Hatta bir adım daha sonrasını düşünürsek üstsüzleri hangi kategoriye koymamız gerek??

Benim bildiğim kadarıyla laiklik;"Din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır."Denize giren sade vatandaşın haşemalı veya bikinili olmasının;devletle,laiklikle ne alakası olabilir ki?Alakası varsa onu bilemem tabii?Ancak yoksa da;denizdeki bikiniliden veya haşemalısından,başı açık veya kapalı olanından kime ne?Böyle sınıflandırma yaparak ayrımcılık yapılmıyor mu?Haşema kapalı olursa dinci,biraz açık olursa yarı laik,bikinili olursa tam laik mi oluyor insan?Yoksa denizde kamusal alan sınırları içerisine mi giriyor?

Pazar, Mart 26, 2006

DİYALOG


Fransızca kökenden gelen diyalog;karşılıklı konuşma anlamına geliyor.Son yıllarda özellikle rağbet gören ve ehli kitap arasında uygulanmaya çalışılan ve bu ana başlık altında yapılan toplantılar mutlaka faydalıdır.Ancak konunun mahiyeti ve önemi açısından çok ince bir mesele olup puslandırılmaya ve dahi sulandırılmaya müsaitdir.Dolayısıyla çıkış noktası gibi,amaç da önemlidir.
Bu zaviyeden bakıldığında dinler,medeniyetler,toplumlar ve devletler arasında yapılan diyaloglar büyük bir ihtiyacın göstergesidir.Çünkü kamplaşmalar,çatışmalar,ön yargılar bunu gösteriyor.İslam dininin özellikle batı dünyasında ve bu kültürün bilinçli veya bilinçsiz etkisi altında kalan kesimlerde algılanış şekli maalesef negatifdir.Bunun nedeni aradaki iletişimsizlik ve islam aleyhine yapılan kasıtlı yayınlardır.
Ancak diyalog derken kendi kimliğimizden uzaklaşırsak,kendi değerlerimizden ödünler verirsek,renksiz ve tatsız bir havaya bürünürsek bunun adı diyalog olmaz.Dolayısıyla diyalog ehil kişiler tarafından,sınırları belli çerçeve ve prensipler dahilinde yapılmalıdır. Diyaloğun amacı dinlerin tevhidi değil;aksine tüm dinlerin tevhid eksenli olduğunun vurgulanması ve bu şekilde iletişim ortamının sağlanmasıdır.
"Şüphesiz Allah katında din İslam’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkar ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir."Al-i İmran suresi/19
"(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir."Nahl/125
Hülasa:Diyalogda ölçüler,kıstaslar sağlam,amaç halis olmalıdır.Elbette bizim zaviyemizden baktığımızda Tevrat ve İncilin muharref olması onları hakir görmemizi gerektirmediği gibi ilk aşamada onların mü'min olmasını da bekleyemeyiz.Ancak bu biz inananların iletişim kurmamasını,kopuk yaşamasını da iktiza etmez.
Netice olarak diyalog iki tarafı keskin bir bıçak gibidir.Onun üzerinde yürümek marifet ve çok büyük maharet gerektirir.Bunu başaranları tebrik etmek gerekir.Tabii başarıda kişilere göre değişir.Birine göre başarılı olan bir diğerine göre başarısız addedilebilir.Ama unutmayalım ki bu kavramın karşısında fitillenmek istenen,medeniyetler çatışmasıdır ki onun sonuçları Allah korusun çok daha vahim olabilir.Blogda ancak bu kadar..Selametle..

Perşembe, Mart 23, 2006

YOLLAR..


Yarın sabah yollara çıkıyorum inşallah..Bir iş seyahati olacak.Birkaç ile uğrayacağız muhtemelen.Türkiye nin doğusundan tutunda,batısına kadar bayağı bir mesafe katedeceğiz.Duruma göre bazan karayolu,bazan da havayolunu tercih edeceğiz.Pazar günü inşallah tekrar döneceğiz.Bir arkadaşımla birlikte bu seyahate çıkacağım.İnşallah hayırlı ve kolay geçer.Sizlerden bu süre içerisinde ayrı kalacağım.Dönüşte kaldığımız yerden,devam etmek temennisiyle,hoşça kalın.. Selam ve dua ile..

RAHMETLE ANIYORUZ..


Said Nursi yakın geçmişimizde yetişmiş en büyük İslam alimlerinden ve fikir adamlarındandır. 1873'te Bitlis'in Hizan ilçesine bağlı Nurs köyünde dünyaya gelmiş, 1960'da Şanlıurfa'da Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Genç yaşta edindiği dini ve pozitif bilimlerdeki derin bilgisi, devrin ilim çevreleri tarafından kabul görmüş, küçük yaştan itibaren dikkati çeken keskin zekası, kuvvetli hafızası ve üstün kabiliyetleri dolayısıyla "Çağının eşsiz güzelliği" anlamına gelen "Bediüzzaman" sıfatıyla anılmaya başlanmıştır.
Bediüzzaman’ın en belirgin vasfı, Kur’an müfessiri olmasıdır. Bu konuda şöyle der: “Kur’an-ı Hakîm’in dergâhında, bir dilenci hâdim hükmündeyim.” “Derd benimdir, deva Kur’an’ındır.” Yazmış olduğu Risale-i Nur külliyatı, ayetlerin ve hadislerin yorumundan ibarettir. Risaleler müstakil bir dava olmayıp İslam davasının izah ve ispatından ibarettir.
Bir Batılı “Yolu sormuyorum, arkadaş arıyorum” der. Bediüzzaman da benzeri bir şekilde kendine mürid değil dava arkadaşı arar. O, çevresindekileri her söylediğini düşünmeden onaylayan kimseler olarak değil, araştırmacı muhakkikler olarak yetiştirmek ister. Bu meyanda şöyle der: “Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görü­nür. Yahut bâtılı hak görür. Evet kimse demez ‘ayranım ekşidir’. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zîrâ çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktı ise kalpte saklayınız. Bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz.” Bir kısım toplum önderleri kendilerini adeta kusursuz göstermek için gayret sarf ederken, o şöyle der: “Ben nefsimi herkesten ziyade nasihata muhtaç görüyorum.” Ayrıca, kendisini hatasız zannetmenin hatalarına şöyle dikkat çeker: “Aziz kardeşlerim! Üstadınız lâyuhtî (hatasız) değil. Onu hatasız zannetmek hatadır.” “Biliniz, kardeşlerim ve ders arkadaşlarım! Benim hatamı gördüğünüz vakit serbestçe bana söyleseniz mesrur olacağım. Hattâ başıma vursanız, ‘Allah razı olsun’ diyeceğim. Hakk’ın hatırını muhafaza için başka hatırlara bakılmaz.”
DOÇ.Şadi Eren'in makalesinden alıntıdır..

Çarşamba, Mart 22, 2006

BİR KAÇ GÜZEL SÖZ..

Ceviz kabuğunu kırıp özüne inmeyen,cevizin hepsini kabuk zanneder.
İMAM-I GAZALİ
Cenab-ı Hakkı bulan neyi kaybeder?Ve onu kaybeden neyi kazanır?
BEDİÜZZAMAN
Kanaatten hiç kimse ölmedi,hırsla da hiç kimse padişah olmadı.
MEVLANA

BAŞIBOŞ

Vatanımda sular akar, başıboş;
Herkes, birbirini kakar, başıboş.
Bozkırlardan topal bir tren geçer;
Çocuk, merkep, öküz bakar, başıboş.
Yanmaz da yürekler, güneşe atsan;
Bir kibrit, bir orman yakar, başıboş.
Tarih, kutuplara kaçmış bir fener,
Buz denizlerinde çakar başıboş.
Yirmi dokuz harfte sözde aydınlar,
Yafta yazar, isim takar, başıboş.
Allah'ım sen acı bu saf millete!
Akşam yatar, sabah kalkar, başıboş...

Necip Fazıl Kısakürek

Pazar, Mart 19, 2006

DÜNYA YAŞLILAR HAFTASI 18/24 MART


Toplumun içinde bulunduğu tüm fertler birbirleriyle eşit değildir.Kimi zengin,kimi yoksul,kimi hasta,kimi sağlıklı,kimi genç,kimi yaşlıdır. Bu farklılıkların tabii sonucu olarak toplumda;korunmaya,desteğe ihtiyaç duyan kesimler ortaya çıkmaktadır.
Yaşlılık,özürlü olmak,hastalanmak,yoksul olmak her insanın başına gelebilecek en tabii olaydır.Dolayısıyla bunları hor görmek,toplumdan dışlamak,yüz çevirmek yerine onlara destek olunmalı,ihtiyaçları tespit edilip giderilmeli,ziyaret edilmeli ve gönülleri hoş tutulmalıdır.Dinimiz bunun ölçüsünü çok güzel bir şekilde koymuş uygulamada da Peygamber Efendimiz(sav)bunun güzel örneklerini biz ümmetine göstermiştir.
Bir Hadis-i kudside şöyle buyurulur:"Benim rızam için birbirlerini sevenlere,benim için bir araya gelenlere,benim için birbirlerini ziyaret edenlere ve benim için birbirlerine ikramda bulunanlara sevgim vacip olmuştur."(Muvatta,Şi'r,16)
Bizler de müslüman fertler olarak yaşlılarımızı ihmal etmeyelim.Onları ziyaret edelim hal ve hatırlarını soralım,gönüllerini alalım.Bunu da dini görev olarak yapalım.Bu tip etkinlikleride birer güne veya haftaya sığdırmayalım.Hayatımız boyunca bunu kendimize düstur edinelim.Bir müslümana yakışanda budur.Kendi adet ve geleneklerimizi dahi dışarıdan ithal eder vaziyete düşmeyelim.Bizim kimliğimizde zaten bunlar var.
Yazımı bir hadis-i şerifle noktalamak istiyorum.Ebu Musa (ra)dan,Hz.Peygamber(sav)parmaklarını birbirine geçirdi:"Mü'min mü'mine karşı,birbirini bağlayan bir yapı gibidir"buyurdu.MuttefekunAleyh Hadisler/Akrabalık İlişkileri Bölümü/1735

Cuma, Mart 17, 2006

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ


Şu Boğaz Harbi nedir ? Var mı ki dünyada eşi ?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya,
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayâsızca tahaşşüt ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle "bu, bir Avrupalı"
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer,
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında;
Ostralya'yla beraber bakıyorsun Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler, rengârenk.
Sâde bir hadise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani tâûna da züldür bu rezil istîlâ...
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-u asil
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyla sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müthiş ki: eder her bir mülkü harab.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı:
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam;
Atılan her lâğımın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede. gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak;
Boşanır sırtlara, vadîlere sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!..
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrından râm?
Çünkü te'sis-i ilâhî o metîn istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerir azmini tevkîf edemez sun-u beşer;
Bu gögüslerse Hüdâ'nın ebedî serhaddi;
"O benim sun-u bedîim, onu çiğnetme!" dedi.
ÂSIM'ın nesli.. diyordum ya... Nesilmiş gerçek;
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek,
Şühedâ gövdesi, baksan a, dağlar, taşlar
O, rükû olmasa dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
BİR HİLÂL uğruna, yâ Rab, ne GÜNEŞLER batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!..
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor TEVHÎDİ...
BEDR'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni târîhe!" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
"Bu, taşındır" diyerek KÂBE'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmiyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmiyle,
Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ haşre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları, sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini;
Şarkın en sevgili sultânı SELÂHADDÎN'i,
KILIÇ ARSLAN gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâmı kuşatmış, boğuyorken husran;
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
Sen ki a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor PEYGAMBER.

Mehmed ÂKİF ERSOY

Salı, Mart 14, 2006

SABIR


Her işin başı sabırdır derim,
Sabreden her belayı atlatır,
Ulaşır sonunda ulaşacağı yere.
Nice büyük kişiler duymadın mı?
Sabırla eriştiler o yüce makamlara

Hemen yılmak,yıkılmak niye?
Dayan,sabret,
İnsana sabır yaraşır,
Her uzun gecenin sabahı vardır.
Dinle atalar ne demiş:
Sabreden derviş,muradına ermiş.
ATTAR'DAN uyarlayan/Hasan L.Sarıyüce/ALTIN ÖĞÜTLER

MUTLULUK


Mutluluk ne parada
Ne puldadır,
Mutluluk doğru yoldadır.
Yüreğini kıskançlık'tan,
Dilini yalan'dan,
Davranışlarını ikiyüzlülük'ten,
Karnını haram'dan,
Temizleyen bir insan
mutlu olur,
Mutluluğu bulur çocuğum.
Bu öğüdüm olsun elinde bir mum!
ATTAR'DAN uyarlayan:Hasan Latif Sarıyüce/ALTIN ÖĞÜTLER

Pazartesi, Mart 13, 2006

MUS'AB BİN UMEYR


Mus'ab bin Ümeyr..Mekke de zengin bir ailenin oğluydu.Şan,şeref ve bolluk içerisinde yüzüyordu.Babası Umeyr bin Haşim aşiretin önde gelen adamlarındandı.Annesi Hunas da,eşraftan Malik adında varlıklı bir adamın kızıydı.Çocuklarından hiçbir şeyi esirgemezlerdi..
Mus'ab kılık kıyafetine düşkün,yakışıklı,genç ve zengindi.Mekke nin dar ve dönemeçli sokaklarına çıktığında gözler ona takılır,şıklığı göz kamaştırırdı.Camlarında oturan genç kızlar,özlem dolu bakışlarla onu seyrederler,içlerini çekerlerdi..
Mus'ab her gün kafadarlarına uğrar,vaktini geçirip boş zamanını doldururdu,av partilerine katılır maceralarını anlatırlardı.O akşam kendi grubunda da tüm mekke de konuşulduğu gibi Hz.Muhammedin ve cemaatinin sözü geçti.Mus'ab gecenin ilerleyen saatlerinde evine doğru dönerken dalgındı.Akşam konuşulanları düşünüyordu..
Sabah erkenden kalktı.Aslında öğlen saatlerine kadar uyurdu.Üzerinde bir tuhaflık vardı.Hazırlandı ve direk Peygamber efendimizin yeni dinin esalarını öğretmekte oldukları Erkam bin Erkam'ın evine gitti.Peygamber efendimizin huzur-u saadetine geldi.Hidayet pınarının şarıl şarıl akışını dinledi.Onun tatlı konuşmalarına tüm benliğiyle kulak verdi..
Hz.Mus'ab Peygamber efendimizin yüce meclislerine devam ediyor,yeni dine ve son peygambere sevgisi günden güne artıyor ve dine daha sıkı sarılıyordu.Artık eski ahbaplarının yanına uğramaz olmuştu..
Ve sonunda müslüman oldu.Gençler ve mekke halkı Hz.Mus'ab(ra)'ın müslüman olduğunu birbilerine fısıldadılar,derken annesi de duydu.Oğlunun müslüman oluşu onu derinden sarsmıştı.Geri yolundan çevirmek için elinden geleni yaptı.Hiçbir şeyi esirgemedikleri oğlunu herşeyden mahrum bıraktılar.Fakat Hz.Mus'ab(ra)'ı geri çeviremediler.Çünkü o sarsılmaz bir imana sahipti artık..
Hz.Mus'ab diğer müslümanlarla birlikte önce Habeşistana hicret etti.Orada binbir sıkıntılara maruz kaldı.Daha sonra Peygamberimiz onu Medine ye islamı öğretmek ve tebliğ etmek için gönderdi.Hatta Peygamberimizi(sav)Medine ye hicretinde karşılayan grubun içerisinde Mus'ab Bin Ümeyr de vardı.Defler çalınıyor ,şiirler söyleniyordu..
Ta'ki son yolculuğa kadar..Uhud..Mus'ab elindeki Peygamberimizin verdiği sancağı taşıyordu..Kureyşlilerden İbn-i Kaime adlı bir süvari,Hz.Mus'ab(ra)'a saldırdı ve bir kılıç darbesiyle önce sağ bileğini yere düşürdü.Sancağı sol eline aldı"Muhammed,ancak bir peygamberdir ve kendisinden önce bir çok peygamberler gelip geçmiştir"ayetini okudu.İbn-i Kaime ,ikinci bir hamleyle sol bileğinide kesti.Hz.Mus'ab sancağı dirseklerinin arasına sıkıştırarak sancağı havaya kaldırdı ve aynı ayeti okudu.İbn-i Kaime üçüncü hamlede mızrağını Mus'ab Bin Ümeyrin cismine sapladı,kanlar içinde yere düştü..Şehit olmuştu...
Müslümanlar naaşını Peygamberimizin yanına taşıdılar..kanlar içindeydi..Peygamberimizin gözleri yaşardı,"Mekke de seni görmüştüm.Orada senden daha şık,senden daha iyi giyinen yoktu.Şimdi başın tozlu senin ve üzerinde sadece bir hırka var!buyurdular ve sonra defnedilmesini emrettiler.
Bu yolculuk Mus'ab'ın (ra) son yolculuğuydu.Allah'a hiceretiydi..Şehit olduğunda 40 yaşındaydı..Allah onlardan razı olsun..

Cumartesi, Mart 11, 2006

MUTLU EVLİLİĞİN SIRRI

Koca biraz sağır,karı biraz kör olmayınca mutluluk olmaz!

NEFSİ MEŞGUL ETMEK

Ebu Said Harraz'ın birgün ayakkabı diktiğini,sonra tekrar söktüğünü gördüler.
"Niçin böyle yapıyorsun?"diye sorduklarında ondan şu cevabı aldılar:
"Nefsimi meşgul ediyorum.Ta ki o beni kendiyle meşgul etmesin."

Perşembe, Mart 09, 2006

ÖZLEDİM..


M.Emin Ay'ı dinliyorum şuan..Yağmur adlı parçasını..Dışarıda da yağmur var..Bana Medine de kaldığım yılları hatırlatıyor.Gece bir an karar verip Umre yapalım diyerek arkadaşlarla arabalarımıza atladığımız gibi mekke nin yolunu tuttuğumuz akşamları,kabeyi,aynı gece tekrar Medine ye döndüğümüz aydınlık geceleri hatırlatıyor bana..Ravza-ı mutahharayı,Kuba mescidini,Kıbleteyni,Uhudu,Yedi mescidleri(hendek Savaşının yapıldığı yer)hurma bahçelerini hatırlıyorum..
Dursun Ali Erzincanlı da bana Medine sonrası yaşadığım günlerde Medine ye olan aşkımı,sevgimi,hasretimi ifade ediyor..Ey Rasulüm!Senin aşkını benim aciz kalbimden kimse alamasın.Senin şefaatinden rabbim beni mahrum bırakmasın!Sevgiyle kalın...

BİR HATIRA...


Geçenlerde cem arkadaşımızın bloğunda başörtüsü ile ilgili yorumları okurken bir hatıra aklıma geldi,sizlerle de paylaşmak istedim..
1985-86 yıllarıydı.Yakın bir ablamız başörtüsü yüzünden okuluna devam etmekle,etmemek arasında ikilemde kalmıştı.Çünkü okula devam etmesi için,başını açması gerekiyordu.Üstelik İmam Hatip Lisesindeydi bu yasak!Hani mantar gibi çoğaldığı söylenen,denetimlerin olmadığı iddia edilen imam hatipler(!)
Ablamız uzun süren bir ikilem yaşadı..Bir tarafta eğitimi,geleceği,diğer tarafta Allah'ın emri olan başörtüsü.Kendisi ikinci şıkkı tercih etti,içi kan ağlayarak!Ama pes etmedi,hiçbir destek almadan ev de kardeşleriyle birlikte sanki okula devam ediyormuşçasına ders çalışmaya devam etti.İmam Hatip Lisesini dışarıdan sınavlara girerek başarıyla bitirdi.
1989 yılında Üniversite sınavlarına girdi.O zamanlar bu kadar sıkı değildi yine de..Tıp Fakültesini arzuluyordu..Ama İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümünü kazandı.Büyük bir sevinçle Babası ve kardeşiyle İstanbul da kaydını yaptırdı.Başı kapalı bir grup arkadaşıyla üniversiteye yakın bir yerde ev de kalmaya başladı.Huzurlu ve sevinçliydi..
Ama bir gün..Okula şu anda hatırlamadığım bir nedenden dolayı geç kalmıştı.Erkek kardeşi de yanındaydı,ablasını okula bıraktı,başı kapalı ablamız kapıyı tıkırdattı ve içeri süzüldü.Anfi doluydu..Öğretim görevlisi döndü,alaylı bir bakışla ve müstehzi bir ifadeyle başladı bu Anadolu'nun bağrından kopup gelen bacımızla dalga geçmeye,eşarbıyla alay etmeye.Salon da gülüşmeler başlamıştı.Ablamız böyle bir tepkiyle karşılaşacağını tahmin etmemişti ki dona kalmıştı..Kapının hemen yanıbaşında bekleyen erkek kardeşi bir tuhaflık olduğunu sezip içeri girdiğinde o da gördüğü manzara ve duyduğu sözler karşısında şok olmuştu.Ama o da siyasallıydı.Oradaki duruma sözlü olarak müdahele etti ve yapılanın yanlış olduğunu bir ilim yuvasında bunların yakışık almadığını izah etti.İşin daha da acı olan tarafı bunu yapan öğretim görevlisinin bir bayan olmasıydı!!
Neyse..uzatmayalım daha fazla..Ablamız bu şartlar altında okuluna sırf başörtüsü yasağından dolayı devam edemedi.Ve..bir gün..Telefon çaldı..Ahizeyi kaldıran baba biricik kızının okula devam edemediğinden dolayı psikolojik rahatsızlığa düştüğünü öğrendi.Telaşla İstanbula koştu.Eşyasını toplayıp kızını eve getirdi.Bir süre psikolojik tedavi gördü..Daha sonra evlendi.Şu an iki tane nurtopu gibi çocukları var..Biri erkek,diğeri kız..Ama hastalığı sık sık tekerrür eden bir rahatsızlıkmış..Rahatsızlığı her tekerrür ettiğin de üniversite,başörtüsü,okumak..sayıklayıp duruyor bilinçsizce..
Şimdi sizlere soruyorum ey yasakçılar!Bu kızımız bölücümü?Bu kızımız bu ülkeyi yıkacak mı?Tek gayesi öğrenmek ve okumak olan bu ablamızın günahı başının kapalı olmasımıydı?
İkna odaları kurup bu masum kızlarımızın psikolojilerini allak bullak edenler!Okulların kapısına güvenlik koyupta bu bacılarımızı içeri almayanlar!Hak ve hukuktan nasibini almamış,demokrasi,medeniyyet deyipte demokrasi ve medeniyyetden nasiplerini almayanlar!Ey niyet okuyucular!Sizleri rabbime havale ediyorum.Allah sizleri ıslah etsin..
Şair "haksızlığa karşı haykırmayan bir millet öksüz bir çocuğa benzer"diyor.Doğruları,gerçekleri,Haksızlıkları haykırmaya devam edeceğim..Hoşçakalın..

Salı, Mart 07, 2006

ALDATMAK-ALDATILMAK


Bu günlerde "aldatılan kadınların mağduriyetini konu alan"dizinin oyuncusuyla,evli yönetmeninin arasında cereyan eden ilişki gündemdeki öncelikli yerini koruyor..
Aldatmak veya aldatılmak tarih boyunca hep var olmuş,üzerinde çok konuşulmuş,tartışılmış bir konu olmakla birlikte önüne bir türlü geçilememiştir.Bunun altında yatan bir takım psikolojik,sosyolojik ve dini etkenler,sebepler vardır.Ben işin sosyal ve pskolojik sebeplerini o konunun ehline bırakıp konunun dini boyutuna dikkat çekmek istiyorum.
Din eğitiminin olmadığı veya yetersiz kaldığı yerlerde bu tip olayların vuku bulması tabiidir. Dini inançtan,ahiret hayatından,Kur'an ışığından mahrum kalan bir insanın bu tür nahoş olayların içerisinde yer alması kaçınılmazdır.Allah korkusu nedir bilmeyen,Allah'ın hududunu tanımayan,bu dünyanın fani,baki olan hayatın ise ahiret olduğunu hatırlamayan,bu dünya da bir imtihana tabii tutulduğunun bilincine varmayan,mahkeme-i kübranın mevcudiyetinden bihaber olan,evliyken bir başka hanımla nikahsız beraber olmanın bedelinin ne olduğunu bilmeyen bir zihniyet elbette hem aldatır hem aldanır!
Arapça da bir söz vardır"küllü memnu'u merğub"yani"her yasak olan istenir,rağbet görür."İnsan nefsini de terbiye etmekle mükelleftirAlkame Bin Kays,nefsiyle çok mücadele ederdi.kendisine;"Nefsine neden bu kadar azap ediyorsun?"diye sorulduğunda;"Onu çok sevdiğimden,cehennemden korumak için"cevabını verdi.
Böyle bir imana,şuura,bilgiye sahip olan bir insan kolay kolay aldatır mı?Elbette içlerinden çıkar,çıkmaz değil.Ama bu medeniyet diye lanse edildikçe,herhangi bir müeyyide uygulanmadıkça,özel hayat denilip geçiştirilirse;daha nice Aliyelerle karşılaşır,birçok ailenin yuvası yıkılır toplumun kanayan yarası olarak akmaya devam eder!!

İMAN



İman kalp ile tasdik,dil ile ikrardır.
İman hem nurdur,hem kuvvettir.Evet hakiki imanı elde eden adam,kainata meydan okuyabilir.Ve imanın kuvvetine göre hadisatın tezkiyatından kurtulabilir."Tevekkeltü Alallah"der,sefine-i hayatda kemal-ı emniyetle hadisatın dağlarvari dalgaları içinde seyran eder.Bütün ağırlıklarını Kadir-i Mutlak'ın yed-i kudretine emanet eder,rahatla dünyadan geçer,berzahta istirahat eder.Sonra saadet-i ebediyyeye girmek için cennet'e uçabilir.Yoksa,tevekkül etmezse;dünyanın ağırlıkları,uçmasına değil,belki esfel-i safiline çeker.Demek;iman tevhidi,tevhid teslimi,teslim tevekkülü,tevekkül saadet-i dareyni iktiza eder...
İman,insanı insan eder.Belki insanı sultan eder.Öyle ise,insanın vazife-i asliyesi,iman ve duadır.Küfür,insanı gayet aciz bir canavar hayvan eder...
BEDİÜZZAMAN

Pazar, Mart 05, 2006

AĞAÇ DİKMEK




Geçen pazar sabahıydı.Kahvaltımı yeni yapmıştım.Telefon çaldı,açtım,baktım,arayan babamdı.Gel de yaylada ki eve gidelim hem asmayı,gülleri,ağaçları budatalım hem de birkaç fidan aldım onları dikeriz dedi..
Ben de hemen hazırlanıp arabaya atladığım gibi doğru babamın yanına gittim.Oradan da hep beraber bindik doğru yaylanın yolunu tuttuk.
Hava çok güzeldi..Filizlenen ağaçlar,öten kuşlar,şırıl şırıl akan sular ilkbaharın habercisi gibiydi adeta!Neyse uzatmayalım 15-20 dakika sonra zirveye ulaşmıştık.Dağ havası gerçekten bir başka..
Babam hemen oradan bir arkadaş buldu.Adam güzelce bahçeyi belledi,ağaçları,gülleri ve asmayı da budadı.Biz de bu arada fidanları diktik.Biri zeytin fidanı,diğeri badem ve incirdi. Babam inciri çok sever 2 tane olmasına rağmen 3.fidanı da dikti işte..Baktım da babam bayağı bir bahçe yapmış yani..Elma,Armut,vişne,kiraz,kayısı,erik ne ararsan var maşallah..Yaklaşık 30 çeşit ağaç var..Aklıma Peygamber Efendimizin şu sözleri geldi"Kıyamet de kopsa elinizde bir fidan varsa onu dikin"
Bu gün de düşünüyorum ne yapayım diye?Ama hava puslu biraz..Klasik bir pazar işte..Ne yapsam acaba,diye düşünürken böyle bir yazı çıktı işte,sonrası Allah kerim..
Şimdilik bu kadarla yetinelim..Bugün de bir pazar yazısı olsun istedim..Hoşçakalın..

Cuma, Mart 03, 2006

TEVHİD


Tevhid,yolun başıdır.Allah'a nasıl inanmanın yolu,bu dünya'ya gönderilmemizin amacı,kainatın temel taşıdır.Nitekim tüm Peygamberlerin de gönderiliş nedeni ve ilk tebliğleridir.Yüce Allah bu konuyla ilgili şöyle buyurmuştur:"Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan2 kaçının” diye peygamber gönderdik. Allah onlardan kimini doğru yola iletti, onlardan kimine de (kendi iradeleri sebebiyle) sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün."Nahl suresi/36. Bir başka ayet-i kerime de Cenab-ı Mevla şöyle buyurmuştur:"Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, “Şüphesiz, benden başka hiçbir ilah yoktur. Öyleyse bana ibadet edin” diye vahyetmişizdir."Enbiya/25
Ebu Hureyre(ra)'dan.Resulullah (sav)şöyle buyurmuştur:"Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik etmelerine,bana ve benim getirdiklerime iman etmelerine kadar insanlarla savaşmakla emrolundum.."Müttefekun Aleyh Hadisler/İman Bölümü/36/14
Tevhid;İslam dininin ilk farzı ve de son görevidir.Yolun hem başı hem de sonudur.Bir kişiye inanmak için ilk lazım olan şey kelime-i şehadettir.Bu fani dünyanın sonunda da gerek olan yine kelime-i tevhidtir.Rasulullah(sav)şöyle buyurmuştur:"Allah rızasını isteyerek "la ilahe illallah"diyen kimseye Allah cehennemi haram kılmıştır."MüttefekunAleyh Hadisler/İman bölümü/39/21
Peygamberimizin tüm insanlığa getirdiği bilgilere ,hükümlere,dine inanmakta biz insanlar mükellef kılınmışızdır .Bu hususta Allah(cc)şöyle buyurmuştur:
"Allah şöyle dedi: “Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Eğer tarafımdan size bir yol gösterici (kitap) gelir de, kim benim yol göstericime uyarsa artık o, ne (dünyada) sapar ne de (ahirette) sıkıntı çeker.” Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.” O da şöyle der: “Rabbim! Dünyada gören bir kimse olduğum halde, niçin beni kör olarak haşrettin?”Allah “Evet, öyle. Âyetlerimiz sana geldi de sen onları unuttun. Aynı şekilde bugün de sen unutuluyorsun” der.Taha suresi/123-126
Efendim burada şimdilik daha fazla uzatmak istemiyorum.Ama zaman zaman bu tür konularda yazmaya çalışacağım.İman konusuna da inşallah değinmek istiyorum.Elbet acizane ben öncelikle kendi nefsime hatırlatmak babından bu konuları ele almaya çalışıyorum.Alim değil sadece Talip İlimim.Çalışma bizden takdir Allah'tandır.Dua ile..

SOBELENMEK

Sonunda korktuğum başıma geldi ve ben de Cenk Ünal tarafından sobelendim.Ben de diğer arkadaşlar gibi henüz yeni olduğumdan açıkçası böyle kuralların olduğunu bilmiyordum.Açıkçası çok ilginç bir kural.Bana bir an da olsa çocukluğumu hatırlattı;-)herneyse..
Yaptığım 4 iş:
1-Turizm(Hac ve Umre)
2-Öğretmen(meslek dersleri)kısa süre de olsa..
3-Kuyumculuk
4-Yeminli Tercüman
Defalarca izlediğim 4 Film:
1-Çağrı
2-Ömer Muhtar
3-Reis bey
4-Air force one
Yaşadığım 4 yer:
1-Medine-i Münevvere
2-Şam(Damascus)
3-İstanbul
4-İskenderun
İzlediğim 4 Tv Proğramı:
Aljazira,igra tv,Almajd(Arapça yayın)Haber ve belgeseller.Bunların dışında tv de izlediğimde genellikle gezinti yapar dikkatimi çeken bir konu olursa izlemeye çalışırım.Ha.. bir de TOM&JERRY çizgi film;-)
Tatil için gittiğim 4 yer:
1-Dubai
2-Beyrut
3-Türkiye'nin bir çok yeri..
4-Bolu(Abant)
En çok sevdiğim 4 Yiyecek:
1-Antep lahmacun
2-Urfa çiğ köfte
3-Adana kebap acılı
4-Abu cudi(Şam)nin tatlıları:Kadayıf,Mebrume vs....
Hemen Şimdi olmak istediğim 4 yer:
1-Kesinlikle 7 yılımın da geçtiği nurlu belde Medine de
2-İsviçre
3-Taşkent
4-Kudüs
Sobelediğim 4 blogcu:
Ben de blogla tanışalı henüz 1 ay oldu.Dolayısıyla irtibat halinde olduğum çok az bir grup var.Onların da tamamı sobelenmiş,bana pek kimse kalmamış;-)Ben de düşündüm taşındım Nel arkadışımızı sobelemek istedim.Hem zaten merak da ediyorum bloğunu neden kapattı acaba?İnşallah beni duyar..
Yarın yazmayı düşünüyordum da bugünün işini yarına bırakmayayım dedim..Vesselam..

Perşembe, Mart 02, 2006

DİNİMİZ DE İLMİN ÖNEMİ


1,2.
Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak” dan yarattı.1
3.
Oku! Senin Rabbin en cömert olandır.
4,5.
O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.2 (Alak-1/5)
"Oku"emrinin,ilk olarak inen ayetlerin içinde iki kez tekrar edilmesi,İslam'ın ilme,ilim öğrenmeye ve öğretmeye verdiği ehemmiyeti gösterir.
Cenab-ı Hak,Peygamber Efendimizi ilminin artması için duaya teşvik ederek"Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce Kur’an’ı okumakta acele etme. “Rabbim! İlmimi arttır” buyurmuştur.
Resul-i Ekrem (ASM)bizleri daha samimi bir şekilde ilme talip olmaya teşvik için şöyle buyurmaktadır:
"Kim ilim tahsiline yönelirse,Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır.Melekler yaptığından hoşnut oldukları için ilim öğrenmek isteyen kimsenin üzerine kanatlarını gererler.Göklerde ve yerlerde bulunanlar ,hatta suyun içindeki balıklar bile alim için Allah'tan mağfiret dilerler..Şüphesiz ki alimler,peygamberlerin varisleridir.Peygamberler altın ve gümüş miras bırakmazlar;sadece ilmi miras bırakırlar.O mirası alan kimse,bol nasip ve kısmet almış olur."(Ebu Davud,İlim,1;Tirmizi,İlim,19)
Fahr-i Kainat Efendimiz,faydalı ilmi teşvik ederken faydasız ilimden de Allah'a sığınmış ve ashabını bundan sakındırmıştır.Onları ilim ve hal bakımından en faydalı olana yönlendirmiştir.
Allah bizlere de ilmi öğrenmeyi,onunla amel etmeyi nasip etsin.