Cuma, Mayıs 05, 2006

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI'NIN AÇIKLAMALARI

Ahmet YEŞİLTEPE : Anlıyorum! Efendim yine açıklamalarınızda diyorsunuz ki, 14 asırdır kadınların örtünmesi dini bir gerekliliktir ama Müslümanlığın ön şartı değildir. Yani namaz kılıp-kılmaması, başını örtüp-örtmemesi dindarlık pratiği ve derecesi ile alakalıdır. Buradan yola çıkarak türbanlı yani sizin tanımınızla belki söylemek gerekirse dindar kadınların kamusal alanda yaşadığı sorunları siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU : Şimdi, bizim üç yıldır, Diyanet İşleri Başkanı olarak söylediğimiz hiç değişmedi. Gerçi ben bu konuda üç-beş cümle kurduğum vakit, kusura bakmayın da, medya veya köşe yazarları sadece bunun bir veya iki cümlesini alarak kendi görüşlerine destek için kullanabiliyorlar. Ama biz hep şunu söyledik: Kadınların, yetişkin Müslüman kadınların başlarını örtmesi, tarih boyunca 14 asırdır hep dini gereklilik olarak algılanmış ve uygulanmıştır. Yani dinin gereği olarak görülmüştür. Ancak bir insanın Müslüman sayılması için Ahmet bey, “ben müslümanım” demesi yeter. Allah’a inanması, ahirete inanması, Hz. Peygambere inanması yeter. Namaz kılıp-kılmaması, başını örtüp-örtmemesi, içki içip-içmemesi onun dindarlık pratiği ve tercihi ile, dindarlık derecesi ile alakalıdır. Zaten tarih boyunca da biz hep başını örten-örtmeyen, namaz kılan-kılmayan, “ben müslümanım” diyen herkesi Müslüman saymışız. Böyle bir ayırım olmamıştır ve biz Diyanet İşleri Başkanlığı olarak ayırımdan-ayrışmadan değil, hep birlikten, bütünlükten, karşılıklı sevgiden ve saygıdan yanayız. Hem dinin bu hükmünü açıklamak, dinin bu gereğini ve bu fotoğrafı insanlarımıza doğru göstermek zorundayız. Hem de laiklik prensibi gereğince, biz sadece kendi alanımızda konuşuruz. Tabii siyasetçiler, Devletin diğer birimleri, düşünürler, aydınlar, diğer kamu alanında, kamu siyaseti alanında ne karar alırlar, biz onun eleştirisini veya onaylamasını yapmayız. Biz kendi alanımızda kalırız. Zaten laiklik demek din işleri ile Devlet işlerinin, din ile siyasetin ayrı kulvarlarda yürümesi demektir. Biz kendi işimizi en iyi şekilde yapar, konuları dini açıdan değerlendirerek dinin doğru bilgisini veririz. Bunun dışındaki alanı da diğer insanlara bırakırız.

Yazının tamamı için lütfen tıklayınız..

4 yorum:

emircan dedi ki...

Sayın Başkan;Dini bir hüküm olan başörtüsü konusunda açıklama yapmayacaksınız da,hangi konuda konuşacaksınız?

Adsız dedi ki...

hocam, başkana sorulan soru dindar kadınların kamusal alanda yaşadığı sorunlarla ilgili. başörtüsünün dini hükmü sorlmamış ki. o da buna göre cevap vermiş.

emircan dedi ki...

Çok doğru."Siz nasıl iseniz öyle yönetilirsiniz."mealinde hadis vardır zaten.Size katılıyorum..

tahin dedi ki...

Ancak bir insanın Müslüman sayılması için Ahmet bey, “ben müslümanım” demesi yeter. Allah’a inanması, ahirete inanması, Hz. Peygambere inanması yeter.

demis. Ancak eklenmesi gereken bir sey daha olduguna inaniyorum: Kur'an-i Kerim'in Allah'tan geldigine ve Kur'an-i Kerim'in tamamina inanmasi, Kur'an-i Kerim'de belirtilen tum emir ve yasaklari kabul etmesi de gerekir.

Basortusunde mesele; "muslumanim" diyenlerin basortusunu, Kur'an-i Kerim'de emredildigini, Allah'in bir emri oldugunu kabul etmemeleri.

Kur'an'da boyle bir emir yok diyorlar, cikiyorlar! Kur'an-i Kerim'in tek bir harfini inkar eden kafir olmuyor mu?!

Benim acimdan mesele birilerinin bana basimi acip kapatacagimi soylemesi degil; basortusunu-tesetturu Kur'an-i Kerim'de Allah tarafindan emredilmis bir emir-farz gormeyerek beni buna inandirmaya calismalaridir! Basortusunu-tesetturu yasaklayan Kur'an-i Kerim'in emrini yasaklamaktadir, basortusunu-tesetturu yok sayan Kur'an-i Kerim'de belirtilen bir farzi yok saymaktadir. Istedigi kadar musluman olduklarini iddia etsinler!!! Kendilerinden baska kimseyi kandiramazlar.