Salı, Kasım 28, 2006

MARİFETULLAH


“Bütün ulûm-u hakikiyyenin esası ve nuru ve ruhu marifetullahdır.”Sözler

Marifet, tanıma manasına gelir. marifetullah, “İlâhî sıfat ve isimlerin tecellilerini tefekkürde erişilen mertebe,” “İlâhî hakikatlara vukufiyet” , “kalbî inkişaf” şeklinde tarif ediliyor.

Bir kul, bütün sıfatları sonsuz olan Allah’ın marifetinde ne kadar ileri giderse gitsin, önünde yine sonsuz bir mesafe vardır.Daha fazlası için lütfen tıklayınız...

Pazar, Kasım 26, 2006

TEKRAR ÜNİVERSİTE YILLARI

Yıllar sonra tekrar üniversiteli olmak farklı hatta karmaşık bir duygu.Bu bloğu ziyaret edenler benim Medine İslam Üniversitesinden mezun olduğumu bilirler belki.Peki nerden çıktı tekrar üniversite yılları?Lisans üstü filan mı yoksa?Keşke:)Ama kısaca anlatayım isterseniz.

YÖK;mezun olduğumuz yıl değerlendirme neticesinde bizlere "lisans"değil de "önlisansa"eşdeğer denklik belgesi verdi.Tabii bu karar tamamen keyfi,hukuki bir dayanağı olmayan,önyargıyla verilmiş bir karardı.Zaten bizden sonra ki yıllarda mezun olan arkadaşları değerlendirmeye bile almazken;gitgide yelpazeyi daha da genişleterek bu üniversitelerden mezun olupta çeşitli kurumlarda görev alan arkadaşlarımızı bile sıkı bir takip sonucu teker teker tespit edip(!)görevlerinden uzaklaştırdılar.Neyse amacım burada bu zulmü anlatmak değil..sadede gelelim:)

Geçtiğimiz yaz "DGS"'ye girdim.Dikey Geçiş Sınavına yani.Elimde "önlisans"belgesi var ya kapı gibi.Hamdolsun başarılı oldum.Daha sonra da Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine kaydımı yaptırdım.13 Kasımda da derslerimiz başladı.Yani anlayacağınız şimdi Ank.İlahiyat 3.sınıf öğrencisiyim.İki yıl daha üniversiteliyim.Vatana,millete hayırlı olsun:)

Cumartesi, Kasım 25, 2006

İYİ HAFTA SONLARI:)

BİR SAZAN

Otobüsle giderken, Bolu Dağı'nda verilen molada hemen tuvalete koşturdu.Korkunç sıkışmıştı. Şansına boş kabin bulup kendini oraya attı...Tam oturmuştu ki yan kabinden bir ses "merhaba" dedi.Adam şaşkın "Merhaba" diye cevap verdi.Ses devam etti: "Nasılsın?"İlk defa başına böyle bir şey geliyordu...Yine şaşkın şaşkın yanıtladı: "Sağ ol, iyiyim. sen nasılsın?"Ses sordu: "Ne yapıyorsun?"Bir an tereddüt geçirdi. Adam onun tuvalette olduğunu bildiği için mutlaka ne yaptığını da biliyordu. Düşündü ve yanıtladı: "Ben" dedi "İstanbul'dan Ankara'ya gidiyorum. Sen nereye gidiyorsun?"Adamın sonraki cümlesi bu muhabbeti sona erdirdi."Hayatım, telefonu kapatıyorum.Yandaki tuvalette bir gerizekalı var. Sana sorduğum sorulara yanıt verip duruyor. Ben seni sonra ararım..."

WİNDOWS KAPANIŞ MESAJLARI

Oturumunuz süresince bir hatamız olduysa affola.Şimdi bilgisayarınızı kapatabilirsiniz.Bill Gates 'İyi günler' diler.Nereye isterseniz oraya!

Bu akşam da bize ayrılan sürenin sonuna geldik...Yarın gene aynı saatte buluşmak ümidiyle, esen kalın!...

''Kapatıyorsun ha? Tamam kapat bakalım ama bir sonraki oturumda bazı şeyler bıraktıgın gibi olmayabilir...''

GARİP TÜRK HUYLARI

-Kardan adama tekme atma veya bozmaya çalışma,
-Yeni atılmış bir betona basma veya isim yazma,
-Gazete ve dergilerdeki resimlere sakal, bıyık ve gözlük yapma,
-Kar topunun içine buz veya taş koyma,
-Ağaçlara ve parktaki banklara kalp ve isim baş harfi kazıma,
-Tiki olan insanların tikleri ile ugraşma,
-Cep telefonu ile bağıra bağıra konuşma,
-Trafikte kırmızı ışıkta dururken burun karıştırma,
-Elektrik,su,doğalgaz,vergi,trafik cezası vb.. faturaları son gününde ödeme,
-Kağıt mendili kumaş mendil gibi günlerce buruşuk şekilde cebinde taşır.
-Serçe parmağını kulağına sokup iyice sallayarak karıştırır.
-Nezle olunca tuvalet kağıdını uzun bir şerit yaparak kullanir.
-Çorabının kirlenip kirlenmediğini burnuna götürerek kısa süreli koklayarak anlayan kişi temizliğine düşkün bir Türk'tür.
-Daha birinci telefon zili çaldığında telefonun başına dikilir ama açmak için ikinci kez çalmasını bekler.
-Gazete kağıdını en iyi şekilde kullanır.(Cam silme bezi, külah, mendil, sofra bezi )
-Tek abdestle beş vakit namaz kılmak için iki büklüm kıvranır.
-Tüp kaçırıyor mu, kaçırmıyor mu diye kibrit yakıp kontrol eder.
-Otoyolda, otomobilin gaz pedalına tuğla koyup, yorulmadan kullanma fikri bir Türk'ündür.
-Dişlerinin arasından "viij viij" diye ses çıkarır.
-Evin bir odasının ampulü patladığı zaman yenisini almayıp da fazla kullanmadıgı bir odanın ampulünü onun yerine takar.
-Kürdanla dişini karıştırıp önce çıkarıp bakar , sonra tekrar ağzına koyar.

DAĞLININ HİKAYESİ

Bizim dağlara kar yağmadı daha,
Havalar bahar gibi...
Akşamları soğukca oluyor ama yine de,
Sobaları gün batımı yakıyoruz işte!
***
Geçenler yağmur yağdı
Delibekir çayı taştı...
Ben de kestane aldım
Akşam üstü seyyar satıcıdan,
Sobanın üzerinde patlattım,
Yedim,yedim
Bıkmadan,usanmadan...
***
Sabah pazarada gittim
Gara memmet narı,
Telbizek portakalı..
Ne bulduysam aldım.
***
Ben dağlıyım arkadaş;Gavurdağlı!
Gözü pek,elleri nasırlı..
Başı dik,alnı ak,anlı şanlı
Dağlıyım;Nurdağlı!!

Cuma, Kasım 24, 2006

CUMANIZ MÜBAREK OLSUN!

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:"Allah teâlâ buyurmuştur:"Kulum bana, kendisine farz kıldıklarımı yerine getirmekten daha iyi bir şeyle yaklaşamaz.Ondan sonra, kulum bana nâfile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, nihâyet ben onu severim. Ben onu bir de sevdim mi, artık işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı olurum.Bir şey isterse, hemen veririm, bir şeyden de bana sığınırsa, onu muhakkak korurum."Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî.

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:"Kıyamet gününde, amelinden yana, kulun ilk önce sorguya çekileceği şey, namazıdır. Eğer bunun hesabını verirse, kurtulur. Veremezse, eli boş dönüp, büyük bir zararla karşılaşır.Farz namazından bir eksik çıkarsa, Rab Teâlâ der ki:"Gel, bak bakalım kulumun nâfile namazı var mı?"Bakılır, varsa getirilir ve onunla farz namaz tamamlanır.Sonra diğer amelleri de bunun gibi olur."Hureys radıyallahu anh. Tirmizî.

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:"Kim gecenin sonunda kalkamamaktan korkarsa, gecenin başında vitrini kılsın, sonra uyusun."Câbir radıyallahu anh. Müslim

Perşembe, Kasım 23, 2006

HAZIR CEVAPLAR

Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayışı ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbirşeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir... Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa:
"Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem" der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir:
- Ben çekilirim!!

Bir toplantıda bir genç M. Akif küçük düşürmek için:
- Affedersiniz, siz veteriner misiniz? demiş.
M. Akif hiç istifini bozmadan şu cevabı vermiş:
- Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?

Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca,
Yavuz ;
- Sen sır saklamayı bilir misin? diye sormuş.
Vezir: - Evet hünkarım, bilirim dediğinde,
Yavuz cevabı yapıştırmış:
- Bende bilirim.

KEŞMEKEŞ

Hafakanlar basar beynimi,
Neyi ararım veya kimi?
Hep sorgularım kendimi,
Bu arayışlar bitmeyecek mi?

Yaş otuzbeş yolun yarısı!
Ben hala yolun başındayım,
Yordu beni hayat tasası,
Sanki yetmiş yaşındayım!

Meğer hayat ne zormuş?
Ateşten bir kormuş...
Sabır benim kalkanım,
İmansa tek dayanağım!!

Rabbim;açtım sana ellerimi,
Diktim semaya gözlerimi.
Sen rahman ve rahimsin,
Hem sahibim hem melce'imsin!!

Çarşamba, Kasım 22, 2006

KUR'AN OKUNAN EV



Kur’an’ın okunduğu yerde melekler ve temiz ruhlar da hazır bulunur. Tilavet olunan her bir harf bir hava zerreciğinin içini doldurup atmosferin uhrevîleşmesine vesile olur. Kur’an, okunduğu yere huzur, mutluluk ve bereket getirir. Okuyana da, dinleyene de sevinç ve tarifsiz bir huzur verir. Gam, tasa ve kederlerini dağıtır, ümitsizliklerini siler, onları manen canlı ve aktif bir hale getirir. Her türlü vesvesenin o insanlardan uzaklaşmasına vesile olur. Cinnî ve insî şeytanlara karşı onları korur.

Kur’an’ın bu yönünü Efendimiz’den (sallallahu aleyhi ve sellem), on sene O’na sadakatle hizmet eden, Hz. Enes naklediyor: “Kur’an okunan evin hayrı artar. Böyle evlere melekler toplanır.” Ebu Hureyre Hazretleri de naklettiğimiz hadisi biraz daha açıklayan bir başka rivayette bulunuyor: Kur’an okunan evin hayrı artar; böyle bir ev, içinde oturanları sıkmaz. Bu evlere melekler toplanır; şeytanlar uzaklaşır. İçinde Kur’an okunan, anlam ve yorumuyla meşgul olunan ev, yıldızların yeryüzünü aydınlattığı gibi sema ehli için aydınlatılır.
Sayı:
177
Bölüm:
Kıssadan Hisse/Zaman/Ailem dergisi

Pazartesi, Kasım 20, 2006

STRESLİ MİSİNİZ ?


Bu resim Amerikada insanların ne kadar stresli olduklarını ölçmek amacıyla kullanılan resimlerdenmiş.Polis bu resimleri hapishanelerde sıkça kullanmaktaymış.Resimleri ne kadar hareketli görüyorsanız o kadar streslisiniz demektir.Resimlerin hareketsiz olduklarını da unutmayın...

Bana çok ilginç geldi de sizlerle paylaşmak istedim.Ne kadar doğru acaba?

Not:Resimi büyüterek bakınız.

Pazar, Kasım 19, 2006

SIK DUYDUĞUMUZ YALANLAR

* Hallederiz.
*Yarın tamam.
* Öğle tatili yapmıyoruz..
* Hiç acıtmayacak.
* Yüzünü gören cennetlik.
* Abi , abla zahmet olmuş.
* Telefon numaran silinmiş ,eski telefonda kayıtlıymış.
* Şimdi ben de seni arayacaktım.
* İsterseniz parasını verelim.
* Orijinal yedek parcası.
* Telefon şehirler arasına kapalı.
* Burada torpil geçmez.
* Girilmez levhasını görmedim.
* Yemeğe kalın.
* Çok üzüldüm ya.
* Her bedene uyar.
* Davetliydik ama gitmedik.
* Bu saaten sonra çağırsada gitmem.
* Bu kızı kimler kimler istedi.
* Bu kızı ne avukatlar mühendisler istedi de vermedik.
* Herkese eşit zam yapıldı.
* Hatırası var.
* Herşeyin en iyisine layıksın.
* Ben zaten böyle olacağını biliyordum.
* Emrin olur.
* Arkasından değil, burada olsun yüzüne de söylerim.
* Bilsem söylemez miyim?
* Ayip ettin valla kimseye soylemem
* Kolay gelsin herkese,
* Aradım valla yoktun...:))

Cumartesi, Kasım 18, 2006

ESMAU'L HÜSNA

"Esmau'l Hüsna" terimi arapça olup "esma"isim kelimesinin çoğulu,"hüsna"ise;en güzel anlamındadır.İki kelimeden oluşan bu terim;Kur'an ve Hadislerde Allah'a nisbet edilen isimleri ifade eder.

Günümüzde insanlarımızın ekseriyetine bakıldığında,kainatın yaratıcısı ve bir yöneticisinin bulunduğuna inanmakla birlikte O'nu tanıdıkları,tam manasıyla idrak ettikleri söylenemez.Bu çerçeveden baktığımızda Allah'ın o güzel isimlerini öğrenmek,bilmek,anlamak büyük önem arzetmektedir.

Allah'ı tanımada sadece aklımızı kullanmak yeterli değildir.Akılla birlikte gönül ve kalbi yollarlada Allah'ı tanımalı,münasebet kurmalıyız.İşte bu noktadan da baktığımızda "Esmau'l Hüsna"yine büyük bir önem taşımaktadır.

Zaten Kur'an da dua ve zikrin üzerinde sıkça durulması da bunun bir göstergesidir.Bunu Efendimiz (s.a.v)'in dua metinlerinde de görmemiz mümkündür.Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de Allah'ın güzel isimlerinin bulunduğu, O'na bu isimlerle dua, niyaz ve ibadette bulunulması gerektiği, bu konuda doğru yoldan ayrılanlara itibar edilmemesi lâzım geldiği (A'râf 7/180), ayrıca esma'ul hüsnanın hangisiyle olursa olsun dua edilebileceği (İsrâ 17/ 110) belirtilmiş ve son inen surelerden birinde de on altı kadar isim bir arada zikredilmiştir (Haşr 59/22-24).

Yine Kur'anda Allah(c.c)bu konuyla ilgili şöyle buyurmaktadır:"...Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir." (Ankebut 29/45) "Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." (Ra'd 13/28)

Efendimiz (sav) de bu konu üzerinde ehemmiyetle durmuş ve şöyle buyurmuştur:"...Dikkat edin! İnsan bedeninde öyle bir et parçası vardır ki o iyi olursa bütün beden iyi olur; o kötü olursa bütün beden bozulur: O et parçası kalptir."
Diğer bir hadiste ise Efendimiz(sav) şöyle buyurmaktadır: "Allah'ın doksan dokuz -yüzden bir eksik- ismi vardır. Kim bunları sayarsa (ezberlerse) Cennet'e girer"

Hülasa;Allah'ın isimlerini bilmek,ezberlemek kalbimizi güzelleştirir,paslarını siler,güzel ahlak sahibi olmamızı sağlar.Bu güzel ahlakta cennete girmemize vesile olur inşallah.

Perşembe, Kasım 16, 2006

ÜZERİMDEN ATMAM LAZIM:)

Değerli ziyaretçi arkadaşlar,
Sizlerde belki farkındasınızdır.Uzun süredir pek yazmıyorum.Üzerimde bir durgunluk,bıkkınlık var'ki sormayın gitsin.İçimden yazmak gelmiyor.

Ama bugün kendi kendime sordum;Bu yaz(a)mama durumu nereye kadar devam edecek?Bu duruma bir nokta koymalı,şeytanın bacağını kırmalıyım:)

Aslında yazacak çok konu da var.Örneğin;Dün eğitim komisyonunda tartışılan "Katsayı adaletsizliği"gibi.Ama dedim ya hiç yazma isteğim yok diye...

Bakalım,belki bu satırlar tekrar yazmama vesile ya da ilham kaynağı olur:)

Pazar, Kasım 12, 2006

TÜRKİYE' DE DOMUZ GERÇEĞİ

Bugün ülkemizde ne acıdır ki 80’nin üzerinde domuz çiftliği faaliyet göstermektedir. Ülke coğrafyasında dağılımı ise şöyle: Eskişehir, Çorum, Kastamonu, Manisa, Isparta, Kayseri, Mersin, Bilecik, Erzincan, Adana, Denizli, Bursa (Karacabey,Ertuğrul köy, Hançerli Köy, Çınarlı Köy) Burdur, Gökçeada, ızmir (Menemen, Kısıklı Köyü) Balıkesir, Afyon(Emirdağ), Kütahya, ıstanbul (Arnavutköy, Ayazağa, Acımaşlı köyü, Habibler, Kemerburgaz, Beykoz, Terkos, Cendere, Halkalı, Polonezköy, Zeytinburnu, Çorlu) vs.

Bu çiftliklerin sahiplerinin ve çalışanlarının çoğu ne yazık ki kendisini müslüman olarak kabul etmektedir.

Bu çiftliklerde yılda 1 milyonun üzerinde (yanlış duymadınız) domuz, kesimhanelere gitmektedir. Kesimhanelere gelince,bir çoğu sucuk,salam, sosis imalat hanelerinin bünyesinde bulunmakta bir kısmı kaçak kesimhanelerde, çok azı da Belediyelerin kontrolunda olan kesimhanelerde kesiliyor. ıstanbul’da Sütlüce Belediyesinin kesim hanesi en meşhurlarındandır.
Kesimhanelerde kesilen domuzlar daha sonra nerelere gidiyor? Etler ve yağlar sucuk, salam, sosis fabrikalarına,otellere, tatil köylerine, büyük, küçük marketlere, büfelere, iç yağları sabun fabrikalarına, ilaç fabrikalarına, kozmetik imalatına, bazı margarincilere; kıllar fırça imalatçılarına; işkembe, bağırsak, ciğer gibi sakadatları kozmetik ve ilaç sanayiine, göz ve bazı iç organları hastahanelere; bazı artıklar yem sanayiine; deriler dericilere dağıtılmaktadır.

İşte böyle yılda 1 milyondan fazla kesimi yapılan domuzun her eczası hayatımızın çeşitli kademesinde farkına varmadan, bilgimizin dışında karşımıza çıkabilecek durumdadır. Ve bunu kontrol edecek, müslüman halka bildierecek hiçbir resmi ve sivil merci bulunmamaktadır. Sucuk, salam, sosis ürünlerinde etiketlerinde kullanılan katkı ve yardımcı maddelerin hangi hayvan cinsine ait olduğu yazılması kanuni bir zorunluluk olmasına rağmen, etiketleride bu bilgileri bulmak mümkün olmamakta. Hatta sosisler etiketsiz bile satılabilmektedir.
Sosis, salam, sucuk imalathanelerine gelince; bunu kontrol etmek hemen hemen hiç mümkün değildir. Çünkü bunu aleni yapan çok az firma var. Çoğu bu işi bile bile ve gizli yapıyor.

şişli’de Foti-Onur-Fomar
Ayazağa’da Çerkezo-Sifko imalathaneleri
Ayazağa’da Adela
Çatalcada Trakya Et ve Süt A.ş.
Gourmet
Arnavutköy yakınlarında Karlıbayır mevkiinde Marmara salam imalathanesi
Pepço,şütte,Artem,ıdeal,Özarzum imalathaneleri


Bu imalathaneler gibi ülkemizde 100’ün üzerinde imalathane var. Bu imalathanelerde markalı, markasız, etiketli, etiketsiz, domuz eti ve yağı katılmış çeşitli salam, sosis, sucuk ve jambon üretilmekte ve maalesef bunlar müslüman halka yedirilmektedir. Sadece ıstanbul’a günlük giren domuz eti miktar 30-40 ton civarındadır. Bu etlerden yapılan ürünleri gayri müslümler değil, bilerek veya bilmeyerek müslüman inancına sahip vatandaşlar tüketmektedir.
KAYNAK:Reşit Haylamaz “Türkiye’de Domuz Gerçeği”

Çarşamba, Kasım 08, 2006

Pazar, Kasım 05, 2006

HESAP VE ÖTESİ

İmam Gazali "Mükaşefet'ul Kulub"adlı eserinde hesaptan sonra insanları üç kısıma ayırmaktadır.

Birinci kısım:Hiç sevabı olmayanlar.Bunlara,"Ey mücrimler!Topluluktan ayrılın denir.Bunlar topluluktan ayrılıp cehennemin kenarında toplanırlar.Cehennemden çıkan siyah bir boyun,onları kuşun taneyi gagalaması gibi alır ve götürüp cehennemin içine atar.

İkinci kısım:Hiç günahı olmayan kesimdir ki;hayatın tüm cilvelerine karşı hamd edenler,gece ibadeti yapanlar,ticaret ve alışverişin kendilerini Allah'ı zikretmekten alıkoymadığı kimselerden oluşur.Bunlar da melekler refakatinde cennete götürürler.

Üçüncü kısım:Sayıca en çok olan kısımdır.Sevapları da günahlarıda vardır.Bunların durumları diğer iki kısım gibi kesin değildir.Çünkü Allah'ın bunları affetmesi de cezalandırması da muhtemeldir.
Bu insanlar mahşer yerinde endişe ve korku içerisinde uzun bir müddet dağıtılacak olan amel defterlerini beklerler.Amel defterinin veriliş biçimi insanlar için ilk işarettir.

Kur'an- Kerim'de bu olaydan şöyle bahsedilmiştir:
"Kimin kitabı sağ eline verilirse ,onun hesabı kolay olacakve kendisi bundan sonra cennetteki ailesinin yanına gidecektir.Kimin kitabı arkasından verilirse,o da ağlayıp sızlayacakve alevli ateşe girecektir."İnşikak,7-12

Allah Rasulü(s.a.v)şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet gününde üç yerde kendisinden başkasını aklına getirmez ve en yakınlarını bile düşünmez.Bu yerler amel defterlerinin hangi eline verileceğini beklerken,ameller tartılıp hangi kefesini ağır geleceğini gözlerkenve sırat köprüsü üzerinden geçerkendir."

Allah amel defterini sağ taraftan alan,hesabını kolay veren mü'minlerden eylesin cümlemizi...

Çarşamba, Kasım 01, 2006

TEK RAKİBİM THY:)

OKULDA ŞİDDET

Ülkemizde son yıllarda yükselişe geçen şiddet olayları,maalesef önlenemez boyutlara ulaşmıştır.Uyuşturucuya başlama yaşı 11'e inmiş;Türkiye'nin kanayan yarası,en büyük sorunu olmuştur.Okul önlerinde bile,ekmek peynir satarcasına uyuşturucu hapları satılmakta ve maalesef yetkililerde bu hazin tablo karşısında yetersiz kalmaktadır.

Peki ne oldu da bu noktalara ulaşıldı?İstikbalimizin teminatı olarak gösterilen gençlerimize ne oldu?Uyuşturucu,taciz,şiddet neden bu boyutlara ulaştı?Saygı ve sevgi neden kayboldu?En acısı da gençlerimiz neden kimlik bunalımı yaşıyor?Kısacası yeni nesil nereye koşuyor?

Bu nedenlerin altında yatan en önemli gerçek ise;Dini eğitim ve öğretimin önüne konulan engeller ve kısıtlamalardır.Milli ve manevi değerlerin oluşmasında en büyük etken olan dini eğitim ve öğretim kısıtlanarak adeta bu duruma davetiye çıkartılmıştır.Sevgi,saygı,barış,dostluk,paylaşım vb.gibi ahlaki değerler ancak dini eğitimle elde edilebilir.Oysa günümüzde 8 yıllık zorunlu eğitime geçildikten sonra "din eğitimi"gözardı edilmiştir.

Bu bağlamda;oligarşik bir kurum olan,demokrasiyi hazmedememiş,hukuka aykırı ve keyfi kararlar alan "YÖK"sorun olmaktan çıkarılmalı ve bu sorun biran önce halledilmelidir.Halledilmediği takdirde,sorunlar yumağı büyüyecek ve tablo çok daha vahim bir hal alacaktır.